. Turkish Arabic German English Spanish French Hebrew Italian Japanese Dutch Polish Portuguese Romanian Russian Swedish Turkish Ukrainian Chinese English Synonyms Arabic German English Spanish French Hebrew Italian Japanese Dutch Polish Portuguese Romanian Russian Swedish Turkish Ukrainian Chinese Ukrainian These examples may contain rude words based on your search. These examples may contain colloquial words based on your search. to get rid can get rid dodge Suggestions Toplumsal Bir Yara - Kurtulabilecek miyiz? Sana Musallat Olan Cinden Kurtulabilecek Misin? Kurtulabilecek kadar şanslı olup hâlâ boğuşanlara yardım edebildiğim için gerçekten memnunum. I'm just really grateful I was lucky enough to be able to give back to those that are still struggling. Minnesota'da arkadaşınızın kalbiyle kurtulabilecek bir kadın var. There is a woman in Minnesota who can be saved by your friend's heart. Yapma. Sen kurtulabilecek kişilerle ilgilenmelisin. No, you need to focus on the ones that can make it. Devlet Başkanı dışında, böyle bir saldırıdan kurtulabilecek başka birini tanımıyorum. Now aside from the President, I don't know of anyone who's better equipped to withstand a bullet like this. Herhalde bundan kurtulabilecek miyim diye bakmak istedim. Alessa acıdan kurtulabilecek bir yanının olduğunu biliyordu. Alessa knew there was a part of her that could still be free from pain. Bugün bunu kabuslardan kurtulabilecek bir taş olarak yorumlayabiliriz. Onları böyle yakaladığım zaman kurtulabilecek kızlar tanıyorum. Böylesine geniş bir yıkımdan kurtulabilecek biri. One who can survive such pervasive devastation. Evrim afetinden kurtulabilecek tek canlının bir yarasa insan olduğuna inanıyorum. I still believe only a creature like a ManBat can survive the next evolutionary cataclysm. Eğer kurtulabilecek birisi varsa, odur. Acaba hiç birimiz kurtulabilecek miyiz diye merak etmeye başlamıştım. I was beginning to wonder if any of us would make it through at all. Yeni motor sıcaklık değerini en düşükte tutarak roketlerden kurtulabilecek seviyede. The new engine can dodge missiles by minimizing the heat source. Evet de ve gör bakalım benden kurtulabilecek misin. Say yes and then see if you're rid of me. Bağlılık araçlarıyla ilgili diğer sorunsa her zaman onlardan kurtulabilecek olmanızdır. The other problem with commitment devices is that you can always weasel your way out of them. Sovyetler bölgeyi ele geçirdiinde tek kurtulabilecek olan oydu. He was the only one to escape the area when the Soviets recaptured it. Böyle bir şeyden sağ kurtulabilecek diğer kişi de sensin. Hayır, ama darbenin etkisinden kurtulabilecek kadar bir yükselme yaşamış olabilir. No, but it is possible that he could have levitated long enough to escape the brunt of the impact. No results found for this meaning. Results 166. Exact 166. Elapsed time 102 ms.
Cin musallatı nedir, nasıl olur? Cin musallatından korunma yolları nelerdir? Cin musallatı nasıl anlaşılır? Musallat ile ilgili gerçek ve ayrıntılı bilgilere yazımızdan ulaşabilirsiniz. Cin Musallatında İnsanlar Nasıl Davranır?Cin Sahiplenmesi Var Mı?Cinler Aşık Olabilir Mi?Cinlerin Cinsel İlişkileri Cinlerin Kadınları Rahatsız EtmesiCinlerin Erkekleri Rahatsız EtmesiCinlerin Çocukları Rahatsız EtmesiCinler Nasıl Uzaklaştırılır?Cin Büyüsünden Uzaklaşmak Mümkün Mü?Hangi Dualar Cinleri Uzaklaştırır? Cin musallatı sonucunda insanların ruhsal ve bedensel anlamda zarar görmeleri meydana gelir. Cin musallatının belirtilerini ve etkilerini anladıktan sonra bu durumdan kurtulmak için Kuran-ı Kerim’den ayetler ve sureler okumak gerekir. Cin musallatının tesiri ne kadar erken belli olursa, bu durumdan kurtulmak o kadar çabuk gerçekleşir Cin Musallatında İnsanlar Nasıl Davranır? Cin musallatında insanların davranışlarında ve hareketlerinde değişmeler meydana gelir. Aşağıda cin musallatına maruz kalmış insanlarda gözle görülen değişimler detaylı bir şekilde verilmektedir Cin musallatına maruz kalanlar, daima dalgın ve düşünceli olur. Bununla birlikte cin çarpmış kişiler, yalnız kalmak Aynı zamanda bu kişiler, tuvalette ve banyoda çok uzun süre kalır. Bunun dışında ruhsal açıdan çok sinirli ve asabi bir yapıya bürünürler. Bunun yanı sıra rüyalarında sürekli olarak kötü olaylar görürler. Uyku düzenlerinde her zaman aksaklıklar ve sorunlar oluşur. Cin çarpmış kişiler, evde Sürekli dışarıda olmak isterler. Bedensel olarak hep yorgun ve hasta Yemek yemeleri düzensiz olur. Kimi zaman çok sık yemek yerken kimi zaman da hiç yemek yemezler. Dinle ilgileri yoktur. İbadet etmekten nefret ederler. Kuranı-ı Kerim’in ve ezanın okunduğu yerde bulunmak Sara ve benzeri hastalıklarda nöbetler geçirirler. Yukarıda verilen belirtilerin sonucunda cin musallatına maruz kalanlar, cinleri üzerlerinden uzaklaştırmak için bir medyum hocalarına görünmeleri gerekir. Bununla birlikte her gün sürekli olarak sabah ve akşam dua ve sureler okunmalıdır. Cin Sahiplenmesi Var Mı? Cin sahiplenmesi gerçekte var olan bir durumdur. Cinler genellikle insanların evlerinin kapı önlerinde, lavabolarda, banyolarda ve tuvaletlerinde yaşar. Cin sahiplenmesi bekar cinlerin insanlara aşık olması sonucu meydana gelir. Cin sahiplenmesi ile karşı karşıya kalanlarda bazı belirtiler ortaya çıkar. Aşağıda cin sahiplenmesinin belirtileri sırasıyla açıklanmaktadır Cin sahiplenmesi evli çiftlerin birbirlerine karşı olan sevgi ve saygısının azalması sonucunda meydana gelir. Bununla birlikte evli olmayanların karşı cinsler ile cinsel anlamda yakınlık kuramamaları da cin sahiplenmesine örnek verilebilir. Yukarıda belirtilen durumların ortaya çıkması sonucunda insanlar, cin sahiplenmesi olayı ile yüz yüze gelir. Sülfi cin daveti nedir? Yazımızdan bilgilere ulaşabilirsiniz. Cinler Aşık Olabilir Mi? Cinlerin insana aşık olması geçmiş zamanlardan günümüze kadar tartışmaya açık bir konu haline dönüşmektedir. Cinlerin aşık olabileceği kesin bir şekilde ortaya çıkmıştır. Üstelik cinlerin insana aşık olduğunun belirtileri de bariz bir şekilde gözle görülür. Aşağıda cinlerin aşık olmasının meydana getirdiği sonuçlar ve durumlar detaylı bir şekilde anlatılmaktadır Cinlerin bir insana aşık olmasının sonucunda kişiler uykularında cinsel ilişkiye girdiklerini görür. Bunun dışında cinler aşık olduklarında evli çiftler arasında tartışmalar meydana gelir ve bu durum boşanma aşamasına kadar gider. Bununla birlikte cinlerin aşık olduğu insanlar, banyo yaparken kendilerini birileri izliyormuş havasına girer. Aynı zamanda cinin aşık olduğu insanlar, vücutlarına birilerinin dokunduğunu Yukarıda yer alan durumların sonucunda cinlerin bir insana aşık olabileceği net bir şekilde görülebilir. Bu durumlarla karşılaşanlar muhakkak kendilerini huzura kavuşturmak için sureler ve dualar okumalıdır. Cinlerin Cinsel İlişkileri Cinlerin bir insana aşık olması sonucunda kişinin uyku esnasında onunla cinsel ilişkiye girer. Cinler aşık olduğu insana uykularında tecavüz eder. Bu durumun anlaşılmasında bazı belirtiler ortaya çıkar. Özellikle kişilerin uyandıklarında uykularında orgazm olduklarını anımsadıklarında muhakkak cinle cinsel anlamda ilişkiye girdiklerini anlar. Bu durumun meydana gelmemesi için tedbirlerin alınması gerekir. Cinlerin Kadınları Rahatsız Etmesi Cinlerin kadınları rahatsız etmeleri ve onlara aşık olmaları mümkündür. Kadınları rahatsız eden cinler erkek cinlerdir. Erkek cinler, kadınlara aşık oldukları zaman onlara musallat olur ve sevdiklerinden ya da eşlerinden hemen ayrılmalarını sağlar. Aşağıda erkek cinlerin kadınlara musallat olmasının meydana getirdiği durumlar anlatılmaktadır Kadınlara erkek cinlerin musallat olması sonucunda kadınlar, rüyalarında cinsel ilişkiye girdiklerini ve gelinlik giydiklerini görür. Bunun dışında kadınların normal zamanlarda vücutlarının okşandığını hissetmesi de erkek cinlerin musallat olduğunu gösterir. Bununla birlikte kadınların tek başına gece uyumalarına rağmen erkek cinlerin musallat olmasından sonra sanki yanında bir erkek yatıyormuş gibi hissetmesi de buna bir örnektir. Aynı zamanda kadınların eşleri ile birlikte aniden ortada bir sebep yokken tartışıp kavga etmesi sonucunda da erkek cinler kadınlara musallat olmuş demektir. Yukarıda belirtilen durumların meydana gelmesi sonucunda kadınlara erkek cinler aşık olur ve onların eşlerinden ya da sevgililerinden ayrılmaları için her şeyi yapar. Cinlerin Erkekleri Rahatsız Etmesi Erkekleri rahatsız eden cinler ise dişi cinler olarak bilinir. Dişi cinler, erkek cinlere göre daha kıskanç ve korumacı bir ruha sahiptir. Dişi cinler, erkeklere aşık oldukları zaman onların eşlerinden veya sevgililerinden boşanmaları için her şeyi yapar. Dişi cinler arzuladıkları erkekleri elde etmek için kadın kılığına girerek aşık olduğu erkeğe görünmeye çalışır. Dişi cinler, bekar olan erkeklerin evlenmelerini engellerken, evli olan erkeklerin de eşlerinden ayrılmalarına vesile olur. Bununla birlikte bekar erkeklerin başka kadınlarla cinsel anlamda ilişkiye girmelerini de engeller. Bunun sonucunda da erkekler kadınlarla cinsel ilişkiye girmek istediklerinde başarılı olamaz. Cinlerin Çocukları Rahatsız Etmesi Cinlerin çocukları rahatsız etmeleri mümkündür. Özellikle hamile bir kadına büyü yapıldığı zaman otomatik olarak annenin karnındaki bebeğe de büyü etki eder. Bununla birlikte çocukların bilmeyerek de olsa cinleri sinirlendirecek veya kendilerine musallat olacak tavırları sergiledikleri zaman da cinler ömür boyu çocuklara zarar verir ve onların peşini bırakmaz. Çocuklara cinlerin musallat olduğunu anlamak için bazı durumlar meydana gelir. Örneğin; çocukların konuşmalarında bozukluklar veya kekeme gibi rahatsızlıkların oluşması durumunda cinler çocuklara kesinlikle musallat olmuştur. Bu durumun yaşanmasının önüne geçilmesi için cinleri uzaklaştıracak dua ve ayetlerin okunması gerekir. Cinler Nasıl Uzaklaştırılır? Cinlerin musallat oldukları kişilerden uzaklaşabilmesi için yapılması gerekenler vardır. Özellikle cin çarpmış kişilerin bu durumdan kurtulabilmeleri için medyum hocasına giderek kendilerine özel muskalar hazırlatmaları gerekir. Muskaların hazırlanması sonucunda cin musallatına maruz kalanlar, muskayı evlerinde ve kıyafetlerinde saklamalıdır. Bunun sonucunda cinler bu kişilerden uzaklaşarak bir daha asla onları rahatsız etmez. Bunun dışında cinlerden kurtulmak isteyenler, Rukye ayetlerini her gün düzenli bir şekilde okuyarak cinleri kendilerinden sonsuza kadar uzaklaştırır. Aşağıda okunması gereken Rukye ayetleri yer alır Fatiha Suresi Bismillahirrahmanirrahim, Elhamdulillâhi rabbil’alemin, Errahmânir’rahim, Mâliki yevmiddin, İyyâke na’budu Ve iyyâke neste’în, İhdinessirâtal mustakîm, Sirâtallezine en’amte aleyhim, Ğayrilmağdûbi aleyhim ve leddâllîn. Bakara Suresi Elif lam mim, Zalikel kitabü la raybe fıh hüdel lil müttekıyn, Ellezıne yü’minune bil ğaybi ve yükıymunas salate ve mimma razaknahüm yünfikun, Vellezine yü’minune bi ma ünzile ileyke ve ma ünzile min kablik ve bil ahırati hüm yukınun, Ülaike ala hüdem mir rabbihim ve ülaike hümül müflihun, İnnellezıne keferu sevaün aleyhim e enzertehüm em lem tünzirhüm la yü’minun, Hatemallahü ala kulubihim ve ala sem’ıhim ve ala ebsarihim ğaşaveh ve lehüm azabün azıym, Ve minen nasi mey yekulü amenna billahi ve bil yevmil ahıri ve ma hüm bi mü’minın, Yühadiunellahe vellezıne amenu ve ma yahdeune illa enfüsehüm ve ma yeş’urun, Fı kulubihim meradun fe zadehümüllahü merada ve lehüm azabün elımüm bi ma kanu yekzibun. Yukarıda verilen surelerin her gün okunması sonucunda cinler musallat oldukları kişiden uzaklaşarak ömür boyu bir daha onlara yaklaşamaz. Cin Büyüsünden Uzaklaşmak Mümkün Mü? Cin büyüsünden uzaklaşmak için bazı adımların ve uygulamaların sırasıyla yapılması gerekir. Aşağıda cin büyüsünden kurtulmak isteyenlerin yapmaları gerekenler ayrıntılı bir şekilde açıklanmaktadır Cin büyüsünden kurtulmak için her gün aksatılmadan en az 1 saat boyunca Kuran-ı Kerim’in dinlenmesi yapılmalıdır. Bununla birlikte her gün en az 3 sayfa Kuran-ı Kerim okunmalıdır. Aynı zamanda her gün okunmuş zeytinyağı ve bal şerbeti içilmelidir. Bunun yanı sıra her gün sürekli olarak okunmuş su içilmelidir. Ayrıca Kuran-ı Kerim’den salavat ve dualar da okunmalıdır. Yukarıda verilen adımların uygulanmasından önce muhakkak abdest alınmalıdır. Abdest alınmadan hiçbir koşulda Kuran-ı Kerim’e dokunulamaz. Bunun dışında bahsedilen adımların en az 1 ay boyunca düzenli bir şekilde her gün yapılması gerekir. İstenilen adımların her gün 1 ay boyunca yapılması durumunda cinler musallat oldukları kişilerden tamamen uzaklaşarak hiçbir şekilde bir daha onları rahatsız edemez. Bu sayede cinlerin musallat oldukları insanlar eski hallerine dönerek hayatlarına devam eder. Rahmani cin daveti nedir? Rahmani cin nasıl çağrılır? Merak ediyorsanız yazımızdan bakabilirsiniz. Hangi Dualar Cinleri Uzaklaştırır? Cinleri uzaklaştırmak için okunmuş su ve zeytinyağının her gün düzenli bir şekilde içilmesi gerekir. Aşağıda cinleri uzaklaştırmak için suya ve zeytinyağına okunması gereken dualar tek tek verilmektedir. Bu duaları şu şekilde sıralayabiliriz Fatiha Suresi Bismillahirrahmanirrahim, Elhamdulillâhi rabbil’alemin, Errahmânir’rahim, Mâliki yevmiddin, İyyâke na’budu Ve iyyâke neste’în, İhdinessirâtal mustakîm, Sirâtallezine en’amte aleyhim, Ğayrilmağdûbi aleyhim ve leddâllîn. Ali İmran Suresi İnnellezîne keferû len tuğniye anhum emvâluhum ve lâ evlâduhum minallâhi şey’âşey’en, ve ûlâike hum vekûdun nârnâri. Nisa Suresi İnnellezîne keferû bi âyâtinâ sevfe nuslîhim nârânâran. Kullemâ nadicet culûduhum beddelnâhum culûden gayrahâ li yezûkûl azâbazâbe. İnnallâhe kâne azîzen hakîmâhakîmen. Buruc Suresi İnnellezîne fetenul mu’minîne vel mu’minâti summe lem yetûbû fe lehum azâbu cehenneme ve lehum azâbul harîkharîkı. Meryem Suresi Kâle rabbî innî ve henel azmu minnî veştealer re’su şeyben ve lem ekun bi duâike rabbî şakıyyâşakıyyen. Ayet el Kürsi Bismillahirrahmânirrahîm. Allâhü lâ ilâhe illâ hüvel hayyül kayyûm, lâ te’huzühu sinetün velâ nevm, lehu mâ fissemâvâti ve ma fil’ard, men zellezi yeşfeu indehu illâ bi’iznih, ya’lemü mâ beyne eydiyhim vemâ halfehüm, velâ yü-hîtûne bi’şey’im min ilmihî illâ bima şâe vesia kürsiyyühüssemâvâti vel’ard, velâ yeûdühû hıfzuhümâ ve hüvel aliyyül azim. Enfal Suresi Ve lev terâ iz yeteveffellezîne keferûl melâiketu yadrıbûne vucûhehum ve edbârehum, ve zûkû azâbel harîkharîkı. Cin Suresi Kul uhıye ileyye ennehusteme’a neferun minelcinni fekalu inna semı’na kur’anen aceben. Yehdiy ilerruşdi feamenna bihi ve len nuşrike birabbina ehaden. Ve ennehu te’ala ceddu rabbina mettehaze sahıbeten ve la veleden. Ve ennehu kane yekulu sefiyhuna alellahi şetatatan. Ve enna zanenna en len tekulen’insu velcinnu alellahi keziben. Yukarıda verilen surelerin hepsinin suya veya zeytinyağına okuyup her gün içilmesi durumunda cinlerin musallat olması tamamen ortadan yok olur ve kişiler eski haline döner.
1. şeytan musallatı lanetlemeye kapı açacak büyük günahlar büyücülük, falcılık,dince kutsal sayılanlara küfretmek vs.şeytan musallatının en büyük nedenidir. 2. ifrit musallatı öldürme amaçlı yapılan büyüler, büyük günahları işlemek, tevbe etmemek, haramı helal kabul etmek gibi nedenler ifrit diye adlandırılan ve şeytani cinlere liderlik yapan bir güruhun musallatına neden olmaktadır. 3.cin musallatımendelcin çağırmak,büyüye maruz kalmak,fal baktırmak, gusül eksikliği,aşırı nefse düşkün ve ruhen ve bedenen pis yaşamak,dikkatsizlik gibi yine sitemizde anlatıldığı üzere birçok cin musallatı nedeni vardır. 4.habis ruh baskısı; soydan ve kandan gelen ve insanlar iledoğup dünyaya gelen enerjiler. Negatif enerjilere maruz kaldığınız nasıl anlaşılır rahatsız olan insanların halisinasyon mu gördükleri, bir şizofren mi oldukları, psikolejik rahatsız veya beyin hücrelerinde tıbbi rahatsızlık mı olduğunun veya konumuz olan bir cin musallatı mı olduğunun tesbitinin mutlaka yapılması gerekmektedir. Cinlerin musallat oldukları her kişideki tesiri farklıdır. Nasıl ki bir beyin tümörü herkeste aynı etkileri göstermez. Kişinin vücudunun diğer bölgelerinin sağlamlığına, psikolojik ruh durumuna bağlı olarak kiminde daha az etki gösterdiği gibi cin musallatları da hem kendileri her biri farklı karakterde olduklarından hem de musallat oldukları insanların her biri farklı karakterde olduğundan etkiler değişebilir. Kısacası bu durum musallat olan cine ve musallat olunan insan yapısına göre değişmektedir. Ancak musallatı olan her kişide bir kısım ortak noktalar da vardır. Güçsüz cinlerin etkileri genellikle panik atak hastalarının etkileri gibidir bu nedenle esasen cin musallatı olmayıp psikolojik rahatsızlıkları olan kişiler de üzerimde cin var diye düşünebilmektedir. Cinler’de tıpkı insanlar gibidir, kimi çok güçlüdür kimi padişahtır kimi güçsüzdür kimi serseridir, kimi iyidir kimi kötüdür kimi ciddidir olgundur kimi şımarıktır kimi müslümandır kimi hristiyandır ateisttir vesair… Güçsüz musallatlar üstelikte sadece bir tane ise çok büyük sıkıntılar vermez ve cin’in erkeğine cin dişisine peri denir. Güçlü Musallatlar genellikle şu tür etki ederler; Kişiye bir insanın yapabileceği her şeyi yapabilirler. Bunun hasta kişiye cinnet geçirterek kendini yahut başkalarını öldürtmeye kadar gidebilmesi de mümkündür. Genellikle açık açık kişiye görünürler ve işin beşinci boyutu geçmiş madde boyutunda etkiler başlamıştır. Misâlen kişi gece yatağından kalkıp sokağa baktığında kendisine bakan bir hayvan yahut bir insan görebilir. Evin içinde kedi görebilir yahut direkt olarak cinleri olduğu gibi görebilir. Açık açık kendisiyle konuşabilirler, korkutabilirler. Evin ışıklarını yakıp söndürebilirler, elektrikleri söndürebilirler. Nesneler yerinden hareket edebilir. Bazı kimseler cinlerin insanlara dokunamayacağını zanneder halbuki hamile kadının karnındaki çocuğu boğarak öldüren, düşük yaptıran cinlerle dahi karşılaşmaktayız. Cinlerin kişiye fiziki olarak direkt zarar vermedikleri genel olarak doğrudur ancak bunun nedeni yapamadıklarından değildir. Misâlen kişiyi öyle baskı altına alırlar ki kişi bu baskılara dayanamayıp kendini intihar edebilir yahut gidip çocuğunu/kocasını/karısını/ yahut filanca tanıdığını öldürebilir. Bunu yapar ve bunu yaptığını musallatlar gitmeden anlamaz bile. Padişah cinler; Cinlerin padişahı olan bu gruptaki cinler, cinler aleminde çok çok azdır ve güçlerini anlatmaya gerek dahi yoktur. Padişah cinler insanlara musallat olmazlar çünkü kendi alemindeki cinlerle pek muhattap olmadıkları gibi insanlarla da muhatap olmazlar. Ancak milyarda bir ihtimalde olsa böyle bir cin kişiye musallat olsa bu iş bir kaç gün geçmeden hatta genellikle bir kaç dakika geçmeden kişiyi kabire sokup Allah rahmet etsin dedirtir. Böyle bir musallatı olan kişi kime giderse gitsin padişah cini yakabilecek güçte ve cesarette yardımcıları olan bir insan bulması çok zordur. Tüm dünyada padişah cin yakabilecek seviyede insan sayısı iki elin değil bir elin parmaklarını geçmez. Onlar da Allah’ın koruması altında olduklarından bunu yapabilirler. Çünkü padişah cini yakan bir uzmana cin ordusu topluca musallat olur. Bu kişinin çoluğunu çocuğunu kendini akrabasını sağ bırakmazlar. Bunlar genel belirtilerdir. Güçlü cin musallatlarında belirtilere pek ihtiyaç olmadan kişi zaten anlayabilir fakat güçsüz cin musallatlarında her ne kadar belirtiler uysa dahi musallatın olup olmadığını ancak uzman baktıktan sonra kesin teşhisle anlayabilirsiniz. Cinler genellikle kimlere musallat olurlar? Cinler herkese musallat olabilirler ancak genellikle zayıf karakterli güçsüz kimseler onların daha çok ilgi alanındadır. Çünkü bu tür kimseler onlardan daha fazla etkilenirler. Ayrıca manevi koruması olmayan, namaz kılmayan kimselere de daha kolay etki ederler. Bazen duyarsınız bir kısım cahil kimseler cesur olduklarını zannetikleri için cahil cesareti ile “Hani nerede cinler gelsinler bana musallat olsunlar” gibi sözler edebilmektedir. Cinler böyle dendi diye kişinin peşine takılacak değillerdir çünkü bu iş oyuncak değildir fakat bu kimse eğer iddiasında ciddi ise böyle kuru laflarla değil de vereceğimiz bir kaç tavsiyeyi uygularlar ise daha o an gelirler mi gelmezler mi kendi gözleriyle görüp dünyasını şaşırabilir.
Haberler > Hakikat Sandığımızdan Daha Korkunçtu! Cin Musallatı Yaşadığım Evin ve Teyzelerin Akıbeti - 2256 Merhabalar herkese. Daha önce başımdan geçen cin musallatı olayını Onedio'da paylaşmıştım. Bu kadar ilgi göreceğini asla tahmin edemeyerek yazdığım içeriğimden sonra pek çok destek ve tavsiye mesajı aldım. Aynı zamanda benzer deneyimlerini paylaşan insanlar da oldu; yalnız olmadığımı hissettirdiler. Çok teşekkür ve evin akıbeti konusunda da pek çok soru geldi. Anlatmak da boynumun borcu oldu. Her ne kadar anlatmaktan dahi korksam da... Anlattığım sadece kendi hikayemdi... Oysa bu olayların kökleri çok daha derindeydi. O evin ve ev halkının başına gelenleri anlatmak için önce ben o evi terk ettikten sonra yaşananları anlatmam lazım. Ardından ise geçmişe, çok geçmişe gideceğiz. Çünkü bu hikaye başladığında, biz daha yoktuk bile!Hikayemize bu defa pek çok yeni isim katılacak. O yüzden kafaların karışmaması adına teyzelerimizden bu defa isimleriyle bahsedeceğim. Lakin bu isimler, elbette ki kendi isimleri değil. Evin sahibi olan teyzemizin adı; Ayşe, olsun. Onun kızı olan diğer teyzemiz ise Latife... Bir de oğulları Ahmet var. Son yaşanan olaylardan sonra o evden de, mahalleden de gitmem şart olmuştu... Ayşe ve Latife Teyze de buna anlayış gösterdiler elbette. Gözyaşı dolu bir vedalaşmadan sonra ilçe merkezinde, site içinde sıradan bir eve çıktım. Bir de kadın ev arkadaşı bulmuştum zaten. Yaşananların ardından 'normale' dönmeye çalışıyordum. Fakat bir gece telefonun beklenmedik bir şekilde çalmasıyla uyandım. Telefona doğru yürürken meraklı ve endişeliydim; lakin bir taraftan da duyacaklarımı sanki biliyordum... Telefona koşmak istesem de ayaklarım geri geri gidiyordu. Hani bilirsin ya, adın gibi bilirsin hani neler olacağını ama kabullenmek istemezsin... Öyle bir koşarak, yarı duraksayarak telefona vardım. Ahizeyi elime aldıktan sonra 'alo' demeden önce derin bir nefes almam biliyordum; Latife Teyze'nin sesi, titreyen, ağlamaklı sesi... "Yavrum" dedi, "Buraya gelmen lazım"... dedi ve durumu açıkladı. Zaten sadece bana 'gel' demeleri bile yeterdi ama durumun vahametini kavramam için anlattıklarını sadece dinlemem değil, bizzat gidip de görmem Teyze ölmek üzereydi ve asıl kötü haber bu bile Avcısı misali, kendi halime gülerek ve korkarak başa düşeni yaptım. Gecenin karanlığında yola çıktım. Apartmanın merdivenlerinden inerken, bu evime birkaç gün daha dönemeyeceğimi adım gibi iyi biliyordum. Ama 'ne olacaksa olsun' dedim. Ben artık korku eşiğimi aşmıştım. Hatta çevremin yakıştırmasıyla da birazcık 'deliydim'. En kötüyü görmüş en azından o zamanlar gördüğümü sanıyordum, bir kere onlara karşı 'kazanmış' ve yardım etmeye aldığım ve hala doğru düzgün kullanamadığım arabama atladım. Tam gaz o eski mahalleme doğru yola çıktım. Sokak lambaların aydınlatmaya çalıştığı mahalle karanlığa gömülmüş; ışığa yanan tek ev Ayşe ve Latife Teyzemin eviydi. Kapıya doğru yanaştığımda derin bir nefes aldım. Resmen ev bana 'evine hoş geldin' diyordu. Kısa süre içerisinde Latife Teyze kapıyı açtı. Ağzını tülbentinin kenarıyla kapatıyor -sanki ses çıkarmamaya çalışırcasına, dolu dolu gözlerini benden kaçırıyordu. Tek kelime dahi edemedi. Eliyle 'içeri gir' hareketi Teyze'nin beni bunca zaman sonra görünce öpücüklere boğacağına emindim oysa. Durum cidden vahimdi, diyorum ya... Tıkır tıkır yukarı çıktık. Ayşe Teyze'nin odasına...Latife Teyze, korkmasınlar diye torunlarına haber vermemişti. Oğlu ise bu tarz şeylere çok kızıyor, 'saçmalık' olduğunu düşünüyor ve hatta bu tarz işlerle uğraşıldığını duyunca kavga bile çıkarıyordu. Zaten uzun süredir ziyaret etmeyen bu aile fertlerine kıyasla, beni daha yakın görmüştü. E malum, tecrübeli olduğumu da bildiğinden... Ayşe Teyze, bildiğiniz gibi, yatalaktı. Lakin artık Alzheimer'ın son seviyelerine gelmiş, iyice bir deri bir kemik kalmış haldeydi. Lakin korkunç olan bu değildi... Korkunç olan, Ayşe Teyze'nin ağzından dökülen anlamadığımız bir dilde konuşuyor, adeta birilerini azarlıyor, belli ki bir şeyler istiyordu. Lakin hangi dilde olduğunu kesinlikle anlamıyorduk. Türkçe olarak ise sadece iki kelime dökülmüştü dudaklarından... 'Bırakmıyorlar, ölemiyorum'... ve bunları söylerken o agresif halinden eser kalmıyor, gözlerimizin içine bakarak yalvarırcasına Teyze bu işin bir 'musallat' olduğunu düşünüyordu; sırf yabancı bir dilde konuştuğu için değil. Çünkü evde geceleri kapı pencere çarpıyor, aynalar kırılıyor ve Latife Teyze'ye de 'görünüyorlardı'. Peki ben bu durumda ne yapabilirdim ki? Tüm yaşadıklarımızdan sonra son derece saçma ve komik bir şekilde Ayşe Teyze'nin 'Cin dilinde' konuşmaya başladığına ikna olmuştuk. Artık 'Cin dili' diye bir şey varsa! Bilgisizdik, elimiz kolumuz bağlıydı. Çaresizce bana daha önce yardımcı olan ve muska yazan hocayı aradık. 'Getirin' dedi, 'ben gelemem' dedi... Yatalak kadını elbette ki evden çıkaramazdık. Başka yollar arayacaktık. Hoca'dan başka bir hocanın numarasını aldık. Deli saçması işler yapıyorduk. O sırada ben de benimle aynı okulda öğretmenlik yapan ev arkadaşımı aradım ve ona "çok önemli bir işimin çıktığını" haber verecektim. Elbette ki cinci hocalarla uğraştığımı, teyzelerimi rahatsız eden bedensiz varlıkları kovuşturmaya geldiğimi vesaire söylemeyecektim. Ona bahaneler uydurmaya çalışırken, Ayşe Teyze yine o anlamadığımız sözcükleri haykırmaya başladı. İşte ne olduysa o an oldu! Teyzenin haykırışlarını telefondan duyan ev arkadaşım "aaa kim Rumca konuşuyor orada?! Neredesin ki sen?" dedi. İşte o an şaşkınlıktan adeta dilim tutuldu. Ev arkadaşıma 'kapamam lazım' dedim. Ayşe Teyze'nin yanına önce dinlemiştim bu hikayeleri... Zamanında bu ev bir Rum aileye aitmiş. Ama işte hem siyasi durumlar, hem de kişisel meseleler derken malı mülkü bırakıp terk etmişler buraları. Pek detaya girmemişlerdi. Peki Ayşe Teyze, nereden Rumca biliyordu?Latife Teyze şimdi oturup hikayenin boşluklarını, bilmediğim şeyleri anlatmak zorundaydı. Yıllar önce okunan bir lanet, geçmişe gömülen acılar, sahiplerini bulmaya çalışan hatıralar... Latife Teyze, eskiye, çok eskiye götürdü beni. Ayşe Teyze'nin bile küçücük bir bebek olduğu ve isminin henüz 'Ayşe' olmadığı o zamanlara...Bu ev, bir Rum ailesine ait. Ailenin babası ölmüş; abisi de pek belalı bir delikanlıymış. Bulaşmadığı sıkıntı kalmamış. Kan davası başlatmış adeta. E o dönemlerde siyasi durumlar da karışık tabi. Mübadeleler dönemi başlıyor. Aile tam göç edecekken, başlarındaki tek erkek olan abi bir cinayete kurban gitmiş. Abinin borçlarını tahsil etmek isteyenler ailenin kadınlarına rahatsızlık verirken; bir taraftan da abinin yaptıklarının intikamını almak isteyen kan davalıları ortaya çıkınca kadıncağızlar baya çaresiz sırada Ayşe Teyze henüz üç yaşlarında ve çok hasta. Ailenin bir miktar altını var, ama satsalar bile alacak insan yok; şehir işgal altında. Apar topar göç etmeye karar veriyorlar. Mahalledeki yakın dostları olan Türk aileden yardım alıyorlar, sözleşiyorlar Göç şartlarını kaldıramayacak durumda olan küçük ve hasta çocuklarını bir süreliğine onlara bırakacaklar, bir miktar altınlarını ve bu güzel evlerini de... Oraya gidip kendilerine yaşayacak bir yer bulduklarında da geri dönüp çocuğu ve altınları geri alacaklar. Çünkü ne çocuk, ne de altınlar göç yolunda güvende değil. Dehşet hikayeleri sürekli duyuluyor. Türk aile, zordaki bu çok sevdikleri kadıncağızlara seve seve yardım edeceklerini kadınları gözyaşları ve dualar içerisinde yola çıkıyorlar. Geride üç yaşında hasta bir bebek ve ailenin altınlarını; kendi evlerinde bırakarak. Ama içleri rahat, çünkü bu Türk aileye çok gidiş o gidiş... O aileden bir daha haber gelmiyor. Yunanistan'a vardılar mı, ev buldular mı, hiçbiri bilinmiyor. Aile de dönemin zorlu ortamında dışlanmaması için çocuğa 'Ayşe' ismini veriyor, kendi çocukları gibi büyütüyorlar. İşte Ayşe Teyzemizin hikayesi bu. Hayatı boyunca kim olduğunu bilmemiş... Belki hayal meyal hatırlıyorsa bile, bilmezden gelmiş... Lakin ölümüne yakın bilinçaltı dışarı çıkmaya başlayınca Rumca kelimeler dilinden dökülmeye başlamıştı öğrendim fakat ne yapacağımı hala bilmiyordum. Üniversite'den bir arkadaşım geldi aklıma. Az buçuk Yunan kültürüne ilgi duyan, meraklı, macerayı seven biriydi. Belki, dedim, o biraz yardımcı olabilir. Zaten okuldan sonra işsiz kalmış ve bizim şehrimize iki saat mesafedeki memleketine geri dönmüştü. Ertesi gün derhal onu aradım. Konu ilgisini çekti, zaten çok sıkılıyordu. Koştu geldi. Ayşe Teyze'nin söylediklerini çevirmek için bir sözlüğe, bir rehbere bile ihtiyaç duymadı... Çünkü Ayşe Teyze, mitolojik bir Yunan Tanrıçası olan Hekate'nin 'ilahilerinden' birini söylüyordu. 'Her yolda ben varım, köpekler benim emrimde, toprağın en dibindeyim' gibi sözler... Bunlar, mitolojiyle çokça ilgilenmiş ve hayatının bir döneminde rehberlik de yapmış olan bu arkadaşımın çok iyi bildiği sözlerdi. Hekate'nin karanlık büyülerin ve yeraltının Tanrıçası olduğunu da söylediğinde, bedenimdeki ürpermeyi hala bir Anadolu Tanrıçasıydı. Büyücüydü; yol gösterendi. Babalarından sonra abilerini de kaybeden ve tehdit altında kalan bu kadınlar; geride bıraktıkları küçük çocuklarını ve altınlarını koruması için Hekate geleneğinden bilinen eski büyülerden birini yer altı Tanrıçası olduğu için; bir gömü, bir kurban ve bir de koruyucu gerekiyordu... İşin kişisel ve kültürel geçmişini öğrenmiştik; lakin bu noktada tıkanıp kalmıştık. Evet, elimizde bilgiler var. Peki ne yapacağız? Bu noktada bir önceki gün telefonda konuştuğum hocadan aldığım numara aklıma geldi. Aradım. Bir nefeste anlattım bütün olayı. İslami bilgilerin ışığında, Hristiyan kadınların neredeyse bir asır önce yaptığı bir Pagan büyüsünü çözmeye çalışıyorduk resmen! Elimizdeki tek seçenek buydu! Delice, saçma... Ama ya ne yapacaktık? Ayşe Teyze hala yattığı yerden boş gözlerle o sözleri haykırıyor ve arada da Türkçe olarak yalvarıyordu 'bırakmıyorlar...' konuştuğum hoca, bizi yeniden arayacağını söyledi. Çaresizce bekledik. Bu arada arkadaşım hala mitolojik hikayelerle ilgili bilgilerini paylaşıyordu ki telefonum tekrar çaldı. Hoca, adres istiyordu. Yardımcı olmak için gelmişti. Biz beyaz sakallı yaşlıca bir dede beklerken; karşımızdaki hoca son derece dinç ve orta yaşlı bir adamdı. Yanında da iki tekinsiz tip vardı. Kısa süreli bir sohbetten sonra hocanın yanında defineci tipler getirdiğini fark ettik. Çıldırdık! Bizim gözümüz parada pulda değildi; acılar içinde kıvranan bu kadıncağızın derdine çözüm bulmak; evdeki uğursuzluğu, diğer varlıkları söküp atmaktı. Adamları evden kovmak üzere ayağa kalktığımda hoca beni kenara çekti ve; söz konusu gömüyü bulmadan büyüyü çözemeyeceğimizi ve bu defineci adamların bu işte birer profesyonel olduklarını -onların yardımı olmadan asla bu işi beceremeyeceğimizi söyledi. İkna olmamıştım. Latife Teyze'ye hemen oğlu Ahmet Abi'yi aramasını söyledim. Bunu duyan hoca çaresizce adamları geri gönderdi. Ahmet Abi ise telefonda barut gibi öfkeyle hiçbir yere gitmememizi, onu beklememizi emretti. Çaresizce bekledik. Ahmet Abi geldiğinde elbette ki şok olmuştu. Hiçbir şeye anlam veremiyordu. 'Babaannemin bu halde olduğunu neden söylemediniz?! Bu adam kim?! Ne büyüsü, ne gömüsü, ne saçmalıyorsunuz?!' gibi cümleler havada uçuştu. Hiç muhatap olmadım. Latife Teyze ise oğluna dert anlatmaya çalışıyordu. Çaresizce bu gerginliğin bitmesini bekliyordum. Ahmet Abi sesini yükselttikçe yükseltiyor, adeta kükrüyordu ki... aniden onun bile sesini bastıran bir haykırış doldurdu evi. Ayşe Teyze, yatalak olmasına rağmen, yatağında doğrulmuş ve adeta ateş saçan gözlerle yine Rumca konuşarak odanın yanındaki gömme dolabı gösteriyordu. Biz dehşet içinde sus pus kalmışken; maceracı arkadaşım atik bir şekilde ayağa fırladı ve dolabı açıp içini karıştırmaya başladı sandık vardı. Sandıkta Latife Teyze'nin bilmediği hiçbir şey yoktu. Tapular, senetler, kafa kağıtları; çoğu Osmanlıca zaten... Ama bir okumayı beceremediğimiz bir kafa kağıdının arkasındakiler, Hoca'nın dikkatini çekti. Eski yazıyı okuyabiliyordu. Üzerinde yazanları okuduktan sonra 'kalkın' dedi, 'gidiyoruz'...Sanki ortamda yeterince gizem yokmuş gibi, kimsenin bir açıklama yapmadan kendi kafasına göre iş yapmasından cidden bıkmıştım ama maceracı arkadaşım ve çaresiz Latife Teyzem o kadar hevesliydi ki, mecburen uyum sağladım. Ahmet Abi ise hepimizi arabasına doldurmuş, Hoca'nın direktiflerini izliyor ve bir taraftan da 'ne günlere kaldık ya?! Ne yapıyorum ben ya?! Beni düşürdüğünüz duruma bak yaaa!' diye söylenerek gaza abanıyordu. Latife Teyze'yi Ayşe Teyze'nin yanına bırakmıştık -fakat yola çıktığımız gibi bizi arayıp 'ne olur geri dönün, duvarlar titriyor' demişti. Hoca, 'bir şey olmayacak, bu işi kökten bitirmemiz lazım' deyince, mecbur yaşlı teyzeciğimizi kaderiyle baş başa bıraktık. Varacağımız yere yaklaştıkça hoca iyice transa girmiş gibi bir hale bürünmeye başladı. Terliyor, derin derin nefes alıyordu. 'Şuraya dön, şurayı geç' gibi direktifleri gözlerini açmadan veriyordu. Derken 'burada dur' dedi. Durduk, bir köy mezarlığının arkası gibiydi; ileride de ufacık bir köyün evlerinin çatıları görünüyordu zaten. Tin tin yürümeye başladık. Hoca, yanında Ahmet Abi, onların arkasında deli arkadaşım ve en arkada da ben...Hava neredeyse tamamen kararmak üzereydi. İyice ışığı kaybetmeden önce işimizi artık o iş her ne ise, hoca hariç hiçbirimiz bilmiyorduk halletmeliydik. Hoca 'işte burası...' diye başladığı cümlesini bitirmeye bile fırsat bulamamıştı ki simsiyah ve gerçekten çok büyük bir köpek son derece yavaş adımlarla ortaya çıktı. Ne taraftan gelmişti, bilmiyoruz. Karşımıza doğru yürüdü köpek, hocanın tam işaret ettiği yerde durdu. Çoban köpeği miydi, bilmiyoruz ama sıradan bir köpek olamayacak kadar büyük, sahipsiz olamayacak kadar da temizdi. Boynunda bir tasma da yoktu. Hepsinden de ilginci Sıradan köpekler gibi davranmıyor, ne kuyruk sallıyor ne havlıyor, ne de dilini dışarı çıkarıyordu. Adeta insan gibi bakışları vardı. Dimdik duruyor ve bize bakıyordu. Arkadaşım köpeğe doğru bir adım atmak istedi ki, köpek delicesine hırlamaya başladı. Hareket etmiyor ama hırlıyordu. Korkudan çıldıracak gibiydik. Hoca 'sakın kımıldamayın, bu koruyucu olarak verilmiş buraya' dedi. Salak arkadaşım da hemen 'Hekate'nin köpekleri vardır!' diye ekledi. Mantığın sesi ise 'Ahmet Abi'den geldi, eee şimdi ne yapacağız?'Hoca dualar okumaya başladı ve köpeğe doğru yavaşça yanaşmaya çalıştı. Köpek geri çekilmediği gibi hırlamasını daha da korkunçlaştırıyordu. Isırmıyor, kıpırdamıyor ama hırlıyordu. Hoca daha da yaklaşmıştı ki; işte o sırada deprem olmaya başladı. Daha doğrusu biz yaşanan bu şeyin deprem olduğunu düşündük o an. Yer resmen sallanıyordu. Ağaçların arasından hayvanlar hırladı; tuhaf görünümlü ve kafalarının aksi yönünde ilerleyen domuzlar, yerde sürünerek garip hareketler yapan tilkiler ve aniden ağaçların arasından tepemize intihar uçuşu yapan kuşlar... Aklımızı kaybetmek üzereydik! Yere çöktük; hoca dualarını artık haykırarak ediyordu. Ne tarafa hareket ettiğimizi göremiyorduk ki... Köpek hocaya saldırır gibi olunca Ahmet Abi araya girdi ve köpek Ahmet Abi'ye adeta itaat etti. Ortalık nasıl olduğunu anlayamadığımız bir şekilde sakinleşmişti. Ortada köpek harici hayvan falan yoktu. Hatta bunlar hiç yaşanmamıştı bile! Ahmet Abi, köpeğin ona adeta itaat edercesine yol verdiğini görünce hocanın dediği noktaya doğru ilerledi. Köpek, kendisi kazmaya başlamıştı. Ahmet Abi de onun yanında... Arabasındaki minik baltayı getiren arkadaşımdan aldı ve bir süre daha kazdılar. Sonuç olarak minicik, gerçekten çok küçük bir cisim çıktı ortaya. Üstünde üç düğüm olmuş ve mühürlenmiş bir ip parçası - saman rengi bir kumaşa sarılıydı. Ahmet Abi şaşkınlık içinde, gözleri dolu dolu, mührü kırarak düğümleri açtı ve ipi o cismin çevresinden o an aklımızı bir kere daha yerinden oynatacak gibi olduk; köpek aniden ortadan kaybolmuştu. Nasıl, bilmiyoruz fakat gözlerimizi Ahmet Abi'nin elindeki cisimden çektiğimizde, ortalıkta köpek möpek yoktu. Sinirlerimiz fazlasıyla bozulmuştu. Arabaya geri döndük. Hoca boşluğa bakıyor ve 'ben gerisini bilmem' diyordu. 'Bulduk işte, benden bu kadar, geri götürün beni' diye hayıflanıyordu. Ahmet Abi sinirleri bozulmuş, ağlıyor. Arkadaşım direksiyona geçmiş; ben de Ahmet Abi'nin yanında, elindeki kutuyu adeta bir dikiş kutusu gibi bir şey çıktı. Onun içinde de beş kuruş dahi etmeyecek bir kolye, gerdanlık, birkaç altın, birkaç yüzük, bir mektup ve düğümlenmiş iplikler vardı. İpliklerin sarılı olduğu horoz bacağına benzeyen şeyler ise çoktan anlaşılmaz haldeydi. Bu aslında bir lanet büyüsü değil; bir annenin, evladı için kurban vererek yaptığı bir koruma büyüsüydü. Eve döndüğümüzde hoca arabadan indi ve tek kelime etmeden terk etti bizi. Ahmet Abi, ben ve arkadaşım içeri girince Latife Teyze bize sitemkar gözlerle bakıyordu. Kendi yaşadıklarımızdan dolayı, onun yaşadıklarını da tahmin edebiliyorduk. Ahmet Abi, babaannesinin yanına oturdu, kolye ve yüzükleri zarifçe takmaya başladı yaşlı kadına. Bu sırada arkadaşım da mektubu okumaya çalışıyordu. Osmanlıca yazılmış bu mektubu, kuran kursundan öğrendiği yarım yamalak alfabe bilgisiyle çözmeye çalıştı ama sadece 'çok seviyorum, geri geleceğim, seni koruyacağım' gibi cümleleri anladığını yapacağımızı bilemez halde bekliyorduk ki; Ayşe Teyze çok derin bir nefes aldı. Gözlerini açıp hepimize gülümsedi, tekrar gözlerini kapadı ve son nefesini ana kadar, doğduğu evde ve koruma altında yaşamıştı. Annesinin ona gitmeden önce evlat sevgisi dolu kalbiyle yaptığı büyü öyle güçlüydü ki, birkaç uyduruk takıdan ve birazcık altından ibaret o büyük 'hazine', ait olduğu kanı taşıyana gidene kadar ölmesini geri döneceğini ve çocuğuna kavuşup, o büyüyü de gömdüğü yerden çıkaracağını düşünmüş olmalıydı. Zavallı kadın çocuğuna hiç kavuşamadı. Ama buna rağmen onu bir şekilde korumayı geceden sonra evdeki olayların sebebini de anladık... Neden o büyülerin bana çok kolay tesir ettiğini, neden evin sürekli sanki kendi başına canlı bir varlıkmış gibi eşyaların yerini değiştirdiğini, vesaire vesaire... Zira bu ev, çok büyük bir büyüye yuva olmuş, yoğun enerjiler barındırıyordu. Ama düşününce, bir annenin yavrusunu koruması için, tüm çektiklerimize değerdi açıkçası. Zaten bir daha o evde tek bir huzursuzluk olmadı. Latife Teyze hala orada tek başına yaşamaya devam ediyor Umarım annene kavuşmuşsundur, Ayşe Teyze...
sana musallat olan cinden kurtulabilecek misin