. Sözün hemen başında şunu ifade edelim, “Müslüman’ın kitabında ümitsizlik/ Ye’is yoktur!” Kur’an da, Yeis’ ile ilgili beş ayet bulunuyor Yusuf Suresi 87. Ayette şöyle buyruluyor; “Oğullarım gidin de Yusuf ile kardeşinden duyarlı bir araştırmayla Bir haber getirin ve Allah’ın rahmetinden umut kesmeyin. Çünkü kâfirler topluluğundan başkası Allah’ın rahmetinden umut kesmez.” Ye’is sözlükte, “umutsuzluktan doğan karamsarlık, umutsuzluk, üzüntü” Şems-i Tebrizi, 13. yy’da; sanki asrımıza/ asrımız insanına sesleniyor; “Kalk, silkelen, kendine gel. Umutsuzluğa sarılma. Umutsuzluk şeytandandır. Ümit vermek Allah’tandır” Umutsuzluk, batının bu millet evladına taktığı kelepçedir! Akif şiirinde, bu millete seslenecektir; “Korkma Cehennem olsa gelen, göğsümüzde söndürürüz; Bu yol ki Hak yoludur, dönme bilmeyiz, yürürüz!” Akif’i dinlemeye devam edelim; “Feryâd ile kurtulması me’mûl ise haykır! Yok, yok! Hele azmindeki zincirleri bir kır! İş bitti… Sebâtın sonu yoktur!’ deme, yılma Ey millet-i merhûme, sakın ye’se kapılma.” Usta kalem Sezai Karakoç bu milleti uyanmaya davet eder; “Umutsuzluk yok. Gün gelir; gül de açar, bülbül de öter.” Umut, hayattır’ Umutsuzluk, ölümdür’ Theoktritos ne güzel söylüyorlar; “Yaşayanlar için umut her zaman vardır. Umutsuzluk, ölüler içindir.” İnancımız, durma, çalış’ diyor… Tıpkı, “rızık arayışı için kanat çırpan kuşlar misali!” Bakara Suresi 155. Ayette şöyle buyrulur; “Muhakkak sizi biraz korku, biraz açlık ve mallardan, canlardan, Ürünlerden biraz eksiltmekle deneriz, sabredenleri müjdele!” İmtihanımızda, korku da, açlık da, sıkıntılar da’ olabilir! Burada, metanet gösterenler, sabredenler’ kazanıyorlar! Hayat hiçbir zaman, çekilmez’ mantığıyla düşünülmemelidir; Güzel görmek, güzel düşünmek; hayatı da güzelleştirir’ Hz. Mevlana, “kahverengi dallardan pembe çiçekler açtığına göre, Ümitsizliğe gerek yok!” Ümitsizlik, şeytanın / nefsin beslediği; vesvesenin adı…’ Allah bizleri, her türlü çirkeften ve vesveseden korusun’ İç ve dış dünyamıza, sükûnet versin’ Umutsuzluk, asık surat’ olarak tarif edilebilir! Umut, o kadar güçlü bir moral gücüdür ki, “Umut, en çaresiz olduğunuz anlarda bile Neşeli olabilme gücü verir insana!” Hayatı, büyük idealleri, umutla yaşayacaksınız’ “niyet hayır, akıbet hayır!” Bu söz de, bu ifadelerde; hayatın kendisi’ okunur! Bu ifadeler, insana yaşama gücü/ veya zevji verir’ Hicr Suresi 55 ayette, “Dediler ki Seni gerçekle müjdeledik; Öyleyse umut kesenlerden olma!” İsra Suresi 83. Ayette de, “insana bir nimet verdiğimizde sırt çevirir ve yan çizer Ona bir şer dokunduğu zaman da umutsuzluğa düşer” Umut, insanı hayata bağlar’ Umut, insanın erdemli işler yapmasına psikolojik moraldir’ Âmin Maalouf öyle farklı bir ifade kullanırlar ki, “Umutsuzlukta haklı çıkacağınıza umutta yanılalım.” İnsanı, yaşatan ve hayata bağlayan’ umuttur… Bir büyük zat ne diyorlar; “Yeis, en dehşetli bir hastalıktır ki, âlem-i İslam’ın kalbine girmiş.” Bediüzzaman da şöyle der; “insanları canlandıran emeldir, öldüren yeistir!” Ne diyorlar? “Umutsuzluk yok, dua var. Acele etmek yok, sabretmek var. İmkânsız diye bir şey yok, çünkü Allah var.” Kendimizi, başarıya…’ hazırlayacağız! Şöyle kendi iç dünyamıza dönelim; “İnsanın kalbinden daha büyük bir çöl, Daha büyük bir göl var mı? Ah işte ah. Yangın da orda yağmur da…” Sizler neleri talep ederseniz, ona ulaşırsınız! Niyetler, dilekler ve âminler; birleşen bir doğru olsun… Cüneyt Kahraman bakınız ne diyorlar? “umutsuzluk ve karamsarlık bugün düşmandan, Daha çok düşmandır bizlere…” Büyük Sahabe Hz. Ali şöyle der; “Allah’ın rahmetinden ümitsiz olmak, Günahkâr olmaktan daha tehlikelidir” Hadis, “Rızkın için üzülme! Takdir edilen rızkın seni bulur” Ayet, “Şüphesiz ki rızık veren, mutlak kudret, Ve kudret sahibi olan ancak Allah’tır.” Zariyat, 58 Ye’is/ ümitsizlik zincirlerini kıracağız… Şems-i Tebrizi, 13. yy’da; sanki asrımıza/ asrımız insanına sesleniyor; “Kalk, silkelen, kendine gel. Umutsuzluğa sarılma. Umutsuzluk şeytandandır. Ümit vermek Allah’tandır”
Bakara / 266. Ayet اَيَوَدُّ اَحَدُكُمْ اَنْ تَكُونَ لَهُ جَنَّةٌ مِنْ نَخ۪يلٍ وَاَعْنَابٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۙ لَهُ ف۪يهَا مِنْ كُلِّ الثَّمَرَاتِۙ وَاَصَابَهُ الْكِبَرُ وَلَهُ ذُرِّيَّةٌ ضُعَفَٓاءُۖ فَاَصَابَهَٓا اِعْصَارٌ ف۪يهِ نَارٌ فَاحْتَرَقَتْۜ كَذٰلِكَ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمُ الْاٰيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَتَفَكَّرُونَ۟ Hiç biriniz ister mi ki, ağaçlarının arasından ırmaklar akan, içinde her çeşit mahsul bulunan, hurma ve üzümlerle dolu bir bahçesi olsun; sonra kendisine tam ihtiyarlığın gelip çattığı, bakıma muhtaç çocuklarının da bulunduğu bir sırada âniden ateşli bir kasırga gelip o bahçeyi yakıp kül etsin? Elbette istemez. İşte Allah, düşünesiniz diye size âyetleri böyle açıklıyor. En'âm / 99. Ayet وَهُوَ الَّذ۪ٓي اَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءًۚ فَاَخْرَجْنَا بِه۪ نَبَاتَ كُلِّ شَيْءٍ فَاَخْرَجْنَا مِنْهُ خَضِرًا نُخْرِجُ مِنْهُ حَبًّا مُتَرَاكِبًاۚ وَمِنَ النَّخْلِ مِنْ طَلْعِهَا قِنْوَانٌ دَانِيَةٌ وَجَنَّاتٍ مِنْ اَعْنَابٍ وَالزَّيْتُونَ وَالرُّمَّانَ مُشْتَبِهًا وَغَيْرَ مُتَشَابِهٍۜ اُنْظُرُٓوا اِلٰى ثَمَرِه۪ٓ اِذَٓا اَثْمَرَ وَيَنْعِه۪ۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكُمْ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ O, gökten su indirendir. Biz, her türlü bitkiyi o suyla yetiştiririz. O bitkiden bir filiz, filizden de üst üste dizili dâneler, başaklar çıkarırız. Hurma ağacının tomurcuklarından yere doğru sarkan salkımlar, üzüm bağları, zeytin ve nar bahçeleri çıkarırız. Bunların hepsinin hem birbirine çok benzeyen yönleri, hem de birbirinden çok farklı özellikleri vardır. Her birinin meyvesine bir ilk ortaya çıktığı, bir de olgunlaştığı zaman bakın. Gözünüzün önünde cereyan eden bu işlerde, iman eden bir toplum için elbette nice dersler ve ibretler vardır. Ra'd / 4. Ayet وَفِي الْاَرْضِ قِطَعٌ مُتَجَاوِرَاتٌ وَجَنَّاتٌ مِنْ اَعْنَابٍ وَزَرْعٌ وَنَخ۪يلٌ صِنْوَانٌ وَغَيْرُ صِنْوَانٍ يُسْقٰى بِمَٓاءٍ وَاحِدٍ۠ وَنُفَضِّلُ بَعْضَهَا عَلٰى بَعْضٍ فِي الْاُكُلِۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ Yeryüzünde birbirine komşu kara parçaları, üzüm bağları, ekinler, bir kökten birkaç gövde hâlinde çatallı çıkan hurma ağaçları ve bir kökten tek sürgü halinde çatalsız çıkan hurma ağaçları vardır. Bunların hepsi aynı suyla sulanmaktadır. Buna rağmen canlılara sağladıkları ürünler bakımından, ayrıca tat, gıda ve kalite açısından biz onları farklı farklı yapıyor ve bazısını bazısına tercih edilir kılıyoruz. Elbette bunlarda aklını kullanan kimseler için dersler ve ibretler vardır. Nahl / 11. Ayet يُنْبِتُ لَكُمْ بِهِ الزَّرْعَ وَالزَّيْتُونَ وَالنَّخ۪يلَ وَالْاَعْنَابَ وَمِنْ كُلِّ الثَّمَرَاتِۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ O su ile sizin için ekinler, zeytinlikler, hurma ağaçları, üzüm bağları ve her türden daha nice ürünler yetiştirir. Şüphesiz ki bunda sistemlice düşünen bir toplum için elbette tevhidi gösteren kesin bir delil vardır. Nahl / 67. Ayet وَمِنْ ثَمَرَاتِ النَّخ۪يلِ وَالْاَعْنَابِ تَتَّخِذُونَ مِنْهُ سَكَرًا وَرِزْقًا حَسَنًاۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ Hurma ağaçlarının ve üzüm asmalarının meyvelerinden hem sarhoşluk veren bir içki hem de güzel bir rızık elde edersiniz. Şüphesiz ki bunda aklını kullanan bir toplum için kesin bir delil vardır. İsrâ / 91. Ayet اَوْ تَكُونَ لَكَ جَنَّةٌ مِنْ نَخ۪يلٍ وَعِنَبٍ فَتُفَجِّرَ الْاَنْهَارَ خِلَالَهَا تَفْج۪يرًاۙ “Veya inanmamız için senin hurma bahçelerin ve üzüm bağların olmalı, bunlar arasından gürül gürül ırmaklar akıtmalısın.” Kehf / 32. Ayet وَاضْرِبْ لَهُمْ مَثَلًا رَجُلَيْنِ جَعَلْنَا لِاَحَدِهِمَا جَنَّتَيْنِ مِنْ اَعْنَابٍ وَحَفَفْنَاهُمَا بِنَخْلٍ وَجَعَلْنَا بَيْنَهُمَا زَرْعًاۜ Onlara şu iki adamı örnek ver Onlardan birine iki üzüm bağı vermiş, bağların etrafını hurmalıklarla donatmış ve aralarına da bir ekin tarlası yerleştirmiştik. Mü'minûn / 19. Ayet فَاَنْشَأْنَا لَكُمْ بِه۪ جَنَّاتٍ مِنْ نَخ۪يلٍ وَاَعْنَابٍۢ لَكُمْ ف۪يهَا فَوَاكِهُ۬ كَث۪يرَةٌ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَۙ Sonra o su ile faydanıza olmak üzere hurmalıklar ve üzüm bağları meydana getirdik. O bağ ve bahçelerde sizin için nice meyveler vardır ki, onlardan yersiniz. Yâsin / 34. Ayet وَجَعَلْنَا ف۪يهَا جَنَّاتٍ مِنْ نَخ۪يلٍ وَاَعْنَابٍ وَفَجَّرْنَا ف۪يهَا مِنَ الْعُيُونِۙ Yine o yerde hurma bahçeleri, üzüm bağları var ediyor; oradan pınarlar, gözeler fışkırtıyoruz.
11-HÛD 34. Ayet وَلاَ يَنفَعُكُمْ نُصْحِي إِنْ أَرَدتُّ أَنْ أَنصَحَ لَكُمْ إِن كَانَ اللّهُ يُرِيدُ أَن يُغْوِيَكُمْ هُوَ رَبُّكُمْ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ Ve lâ yenfeukum nushî in eradtu en ensaha lekum in kânallâhu yurîdu en yugviyekum, huve rabbukum ve ileyhi turceûnturceûne. Bayraktar Bayraklı “Eğer Allah sizi azgınlık içinde bırakmak istiyorsa, ben size öğüt vermek istesem de öğüdüm size fayda vermez. Çünkü O sizin Rabbinizdir. O'na döndürüleceksiniz.” Cemal Külünkoğlu Ben size nasihat etsem de, eğer Allah inadınız yüzünden sizi sapıklıkta bırakmak istemişse, nasihatim size fayda vermez. O, sizin Rabbinizdir ve O'na döndürüleceksiniz. Diyanet İşleri eski 33-34 'Ancak Allah dilerse onu başınıza getirir, siz O'nu aciz bırakamazsınız. Allah sizi azdırmak isterse, ben size öğüt vermek istesem de faydası olmaz. O, sizin Rabbinizdir, O'na döndürüleceksiniz' dedi. Diyanet Vakfi Eğer Allah sizi azdırmak istiyorsa, ben size öğüt vermek istesem de, öğüdüm size fayda vermez. Çünkü O sizin Rabbinizdir. Ve nihayet O'na döndürüleceksiniz.» Edip Yüksel “ALLAH azmanızı dilemişse, ben size öğüt vermek istesem de size o öğüdümün bir yararı olmayacaktır. O’ dur Efendiniz ve siz O’na döndürüleceksiniz.” Elmalılı Hamdi Yazır Ben size nasıhat etmek istemiş isem de Allah sizi helâk etmek murad ediyorsa benim nasıhatim size fâide de vermez, rabbınız o, ve siz nihayet ona irca' edileceksiniz Muhammed Esed çünkü size öğüt vermek istesem de, eğer Allah sizin azgınlık içinde kalmanızı dilemişse, benim öğüdümün size hiçbir yararı olmaz. Rabbiniz Odur ve hepiniz er geç Ona döneceksiniz." Mustafa İslamoğlu Hem ben size ne kadar öğüt vermeye çalışırsam çalışayım, eğer Allah sizin yoldun sapmanızı dilemiş olsaydı -hele ki öyle değil-, benim verdiğim öğüt size hiçbir yarar sağlamazdı O sizin Rabbinizdir, sonunda O'na döndürüleceksiniz." Seyyid Kutub Eğer Allah, sizin azmanızı istiyorsa, size nasihat etmek istesem de benim nasihatim size yararlı olmaz. O'dur sizin Rabbiniz ve O'nun huzuruna döneceksiniz. Süleyman Ateş "Eğer Allâh, sizi azdırmak diliyorsa, ben size öğüt de etmek istesem, öğütüm size yarar sağlamaz. Rabbiniz O'dur ve siz O'na döndürüleceksiniz." Süleymaniye Vakfı “Sizin iyiliğiniz için ne kadar gayret edersem edeyim, Allah yoldan çıkışınızı onaylamışsa[*] bu gayretlerimin size bir faydası olmaz. O sizin Rabbinizdir. O’nun huzuruna çıkarılacaksınız.” [*] Allah bir şeyi murad ederse ona ol der o da oluşmaya başlar. Tefhim-ul Kuran Eğer Allah sizi azdırmayı dilemişse, ben size öğüt vermek istesem de, öğüdümün size yararı olmaz. O sizin Rabbinizdir ve O'na döndürüleceksiniz.» Yaşar Nuri Öztürk "Eğer Allah sizi azdırmak istiyorsa, ben size öğüt vermeyi gaye edinsem de öğüdüm size hiçbir yarar sağlamaz. O'dur sizin Rabbiniz ve O'na döndürüleceksiniz." 11-HÛD 35. Ayet أَمْ يَقُولُونَ افْتَرَاهُ قُلْ إِنِ افْتَرَيْتُهُ فَعَلَيَّ إِجْرَامِي وَأَنَاْ بَرِيءٌ مِّمَّا تُجْرَمُونَ Em yekûlûnefterâhu, kul inifteraytuhu fe aleyye icrâmî ve ene berîun mimmâ tucrimûntucrimûne. Bayraktar Bayraklı Yoksa, “bunu kendisi uydurdu” mu diyorlar? De ki “Onu uydurduysam günahı bana. Fakat ben sizin işlediğiniz günahlardan uzağım.” Cemal Külünkoğlu Resulüm! Yoksa o Nuh'un kıssasını, “kendisi mi uydurdu” diyorlar? De ki “Eğer onu ben uydurduysam, günahım bana aittir. Ama ben, sizlerin suç olarak işlediklerinizden uzağım.” Diyanet İşleri eski Sana 'Kuran'ı kendiliğinden uydurdu' derler, de ki 'Uydurdumsa suçu bana aittir; oysa ben sizin işlediğiniz günahlardan uzağım.' Diyanet Vakfi Resûlüm! Yoksa, Bunu uydurdu» mu diyorlar? De ki Eğer onu uydurduysam günahım bana aittir. Fakat ben sizin işlediğiniz günahtan uzağım.» Edip Yüksel “Bunu o uydurdu“ mu diyorlar? De ki “Onu ben uydurmuş isem, suçumdan ben sorumlu olacağım ve sizin işlediğiniz suçlarla da benim bir ilişkim yok.” Elmalılı Hamdi Yazır Yoksa onu uydurdu mu diyorlar? De ki eğer uydurdumsa vebali benim boynumadır, halbuki ben sizin yüklendiğiniz vebalden berîyim Muhammed Esed "Muhammed kendisi bu kıssayı uydurdu" diyorlar, öyle mi? Ey Peygamber de ki "Eğer onu ben uydurduysam bu günahımdan ben sorumlu olayım; ama hiç değilse sizin işlediğiniz günahtan uzağım". Mustafa İslamoğlu Yoksa, "Bu kıssayı o uydurdu" mu diyorlar? De ki "Eğer onu ben uydurmuşsam, bunun sorumluluğu bana aittir Ama benim, sizin işlediğiniz suçlara ilişkin hiçbir sorumluluğum bulunmamaktadır." Seyyid Kutub Ey Muhammed -salât ve selâm üzerine olsun- yoksa sana Bu Kur'an'ı sen uydurdun mu?» diyorlar. Onlara de ki; Eğer onu ben uydurdumsa, suçu bana aittir. Ben sizin suçlarınızın sorumluluğundan uzağım.» Süleyman Ateş Yoksa "OKur'ân'ı uydurdu" mu diyorlar? De ki "Eğer O'nu uydurmuşsam, suçum banadır. Ama ben sizin işlediğiniz suçlardan uzağım." Süleymaniye Vakfı Yoksa “Bu hikâyeyi Muhammed uydurdu” mu diyorlar? De ki “Uydurduysam cezamı çekerim. Ama ben, sizin işlediklerinizin cezalarından uzağım.” Tefhim-ul Kuran Onlar Bunu kendisi uydurdu» mu diyorlar? De ki Eğer onu ben uydurduysam, günahım bana aittir. Ama ben, sizlerin suç olarak işlemekte olduklarınızdan uzağım.» Yaşar Nuri Öztürk Yoksa, "Onu kendisini uydurdu." mu diyorlar? De ki "Eğer onu uydurmuşsam işlediğim suç benim aleyhimedir. Ama ben, sizin işlemekte olduğunuz suçlardan sorumlu değilim." 11-HÛD 36. Ayet وَأُوحِيَ إِلَى نُوحٍ أَنَّهُ لَن يُؤْمِنَ مِن قَوْمِكَ إِلاَّ مَن قَدْ آمَنَ فَلاَ تَبْتَئِسْ بِمَا كَانُواْ يَفْعَلُونَ Ve ûhiye ilâ nûhın ennehu len yu’mine min kavmike illâ men kad âmene fe lâ tebteis bi mâ kânû yef’alûnyef’alûne. Bayraktar Bayraklı Nûh'a, “Senin toplumundan inanmış olanların dışında başka kimse inanmayacaktır. Onların yaptıklarına üzülme!” Cemal Külünkoğlu Nuh'a vahyolundu ki “Kavminden şimdiye kadar sana iman etmiş kimselerden başkası, artık asla sana inanmayacak. O halde sen, onların yaptıklarından dolayı üzülme!” dedik. Diyanet İşleri eski 36-37 Nuh'a, 'Senin milletinden, inanmış olanlardan başkası inanmayacaktır; onların yapageldiklerine üzülme; nezaretimiz altında, sana bildirdiğimiz gibi gemiyi yap. Haksızlık yapanlar için Bana baş vurma, çünkü onlar suda boğulacaklardır' diye Allah tarafından vahyolundu. Diyanet Vakfi Nuh'a vahyolundu ki Kavminden iman etmiş olanlardan başkası artık sana asla inanmayacak. Öyle ise onların işlemekte olduklarından günahlardan dolayı üzülme. Edip Yüksel Nuh’a vahyedildi “Şu ana kadar gerçeği onaylamış olanların dışında artık halkından hiç kimse onaylamayacaktır. Onların tavırları seni üzmesin.” Elmalılı Hamdi Yazır Bir de Nuha vahyolunmuştu ki haberin olsun kavminden iyman etmiş olanlardan maada hiç biri iyman etmiyecek, onun için her ne yaparlarsa gam yeme de Muhammed Esed Ve Nuh'a "Senin kavminden, şimdiye kadar inanmış olanların dışında kimse inanmayacak" diye vahyettik, "Bu yüzden, onların yapabilecekleri şeylerden ötürü sakın tasalanma, Mustafa İslamoğlu Derken Nuh'a şöyle vahyettik "Şu kesin ki, daha önce inanmış olanlar dışında bundan böyle toplumundan kimse bana inanmayacak Artık, onların yapa geldikleri şeylerden dolayı sakın üzüleyim deme! Seyyid Kutub Nuh'a vahiy yolu ile bildirildi ki; Daha önce inananlar dışında soydaşlarından başka inanan olmayacaktır. Onların yaptıklarından dolayı üzülme.» Süleyman Ateş Nûh'a vahyolundu ki "Kavminden, inanmış olanlardan başka kimse inanmayacak, onların yaptıklarından dolayı üzülme!" Süleymaniye Vakfı Nuh’a şu vahyedildi “Şimdiye kadar inanmış olanlar bir yana, artık halkından kimse inanmayacaktır. Onların yaptıkları yüzünden sakın kendini harap etme.” Tefhim-ul Kuran Nuh'a vahyedildi Gerçekten iman edenlerin dışında, kesin olarak kimse inanmayacak. Şu halde onların işlemekte olduklarından dolayı üzülme.» Yaşar Nuri Öztürk Nûh'a şöyle vahyolundu "Toplumundan, daha önce inanmış olanlar dışında hiç kimse iman etmeyecektir. Artık onların yaptıkları yüzünden tasalanıp durma." 11-HÛD 37. Ayet وَاصْنَعِ الْفُلْكَ بِأَعْيُنِنَا وَوَحْيِنَا وَلاَ تُخَاطِبْنِي فِي الَّذِينَ ظَلَمُواْ إِنَّهُم مُّغْرَقُونَ Vasnaıl fulke bi a’yuninâ ve vahyinâ ve lâ tuhâtıbnî fîllezîne zalemû, innehum mugrakûnmugrakûne. Bayraktar Bayraklı “Gözetimimiz altında ve sana öğretilen şekilde gemiyi yap ve zâlimler hakkında bana başvurma! Çünkü, onlar boğulacaklardır” diye vahyolundu. Cemal Külünkoğlu “Gözetimimiz altında ve vahyimize göre gemiyi yap. Zulmedenler hakkında kurtulmaları için benden bir istekte bulunma! Çünkü onlar suda boğulacaklardır.” Diyanet İşleri eski 36-37 Nuh'a, 'Senin milletinden, inanmış olanlardan başkası inanmayacaktır; onların yapageldiklerine üzülme; nezaretimiz altında, sana bildirdiğimiz gibi gemiyi yap. Haksızlık yapanlar için Bana baş vurma, çünkü onlar suda boğulacaklardır' diye Allah tarafından vahyolundu. Diyanet Vakfi Gözlerimizin önünde ve vahyimiz emrimiz uyarınca gemiyi yap ve zulmedenler hakkında bana bir şey söyleme! Onlar mutlaka boğulacaklardır! Edip Yüksel “Gözetimimiz altında vahyimizle gemiyi yap. Zalimler için bana baş vurma; onlar suda boğulacaklardır.” Elmalılı Hamdi Yazır Bizim nezaretimiz altında ve vahyimiz dâiresinde gemi yap, hem o zulmedenler hakkında bana hıtab etme, çünkü onlar garkedilecekler Muhammed Esed Bizim gözetimimiz ve vahyettiğimiz biçimde seni ve seninle beraber olanları kurtaracak olan tekneyi inşa et ve haksızlığa sapanlar için bana başvurma, çünkü onlar boğulacaklar!" Mustafa İslamoğlu Bizim rehberliğimiz altında ve bildirdiğimiz şekilde gemiyi inşa et ve bundan böyle sakın kendisini harcayan kimseler hakkında Bana başvurma! Şu kesin onlar boğulacaklar. Seyyid Kutub Bizim gözlerimiz önünde ve vahyimiz uyarınca gemiyi yap, zalimler konusunda bana başvurma, çünkü onlar kesinlikle boğulacaklardır. Süleyman Ateş "Gözlerimizin önünde ve vahyimiz gereğince gemiyi yap ve zulmedenler hakkında bana hitâbetme onların kurtuluşu için bana yalvarma; onlar mutlaka boğulacaklardır!" Süleymaniye Vakfı “Gözetimimizde ve vahyimize göre gemiyi yap. Yanlışlar içindeki o kimseler için de artık bana başvurma. Çünkü onlar boğulacaklardır.” Tefhim-ul Kuran Bizim gözetimimiz altında ve vahyimizle gemiyi imal et. Zulme sapanlar konusunda da bana hitapta bulunma. Çünkü onlar suda boğulacaklardır.» Yaşar Nuri Öztürk Vahyimize bağlı olarak gözlerimizin önünde gemiyi yap. Ve zulmedenler hakkında benimle karşılıklı laf edip durma. Onlar, mutlaka boğulacaklardır. 11-HÛD 38. Ayet وَيَصْنَعُ الْفُلْكَ وَكُلَّمَا مَرَّ عَلَيْهِ مَلأٌ مِّن قَوْمِهِ سَخِرُواْ مِنْهُ قَالَ إِن تَسْخَرُواْ مِنَّا فَإِنَّا نَسْخَرُ مِنكُمْ كَمَا تَسْخَرُونَ Ve yasnaul fulke ve kullemâ merra aleyhi meleun min kavmihi sehırû minhu,, kâle in tesharû minnâ fe innâ nesharu minkum kemâ tesharûntesharûne. Bayraktar Bayraklı Nûh gemiyi yaparken, kavminin ileri gelenleri yanından her geçtiklerinde onunla alay ediyorlardı. O da, “Bizimle alay ediyorsunuz ama, biz de sizin alay ettiğiniz gibi sizinle alay edeceğiz.” dedi. Cemal Külünkoğlu Nuh gemiyi yapıyordu, kavminden inkârcı birtakım ileri gelenler ise, yanına her uğradıkça onunla alay ediyorlardı. Nuh onlara dedi ki “Siz bizimle alay ediyorsunuz olsun bakalım. Biz de sizinle, sizin alay ettiğiniz gibi alay edeceğiz.” Diyanet İşleri eski 38-39 Gemiyi yaparken, milletinin inkarcı ileri gelenleri yanına uğradıkça onunla alay ederlerdi. O da 'Bizimle alay ediyorsunuz ama, alay ettiğiniz gibi biz de sizinle alay edeceğiz; rezil edecek olan azabın kime geleceğini ve kime sürekli azabın ineceğini göreceksiniz' dedi. Diyanet Vakfi Nuh gemiyi yapıyor, kavminden ileri gelenler ise, yanına her uğradıkça onunla alay ediyorlardı. Dedi ki Eğer bizimle alay ediyorsanız, iyi bilin ki siz nasıl alay ediyorsanız biz de sizinle alay edeceğiz! Edip Yüksel Gemiyi yapıyorken, halkının ileri gelenleri her yanından geçişte onunla aşağılıyorlardı. Dedi ki “Bizi aşağılıyorsanız, sizin bizi aşağıladığınız gibi biz de aşağılıyoruz.” Elmalılı Hamdi Yazır Gemiyi yapıyordu, kavminden her hangi bir güruh de yanından geçtikçe onunla eğleniyorlar, dedi bizimle eğleniyorsanız, biz de sizi sizin eğlendiğiniz gibi eğleneceğiz Muhammed Esed Ve böylece Nuh gemiyi yapmaya başladı; o bu işle uğraşırken kavminin ileri gelenleri her ne zaman yanından geçseler onunla alay eder eğlenirlerdi; o da onlara "Siz bizimle alay ediyorsanız, bilin ki, sizin alay ettiğiniz gibi biz de yaklaşan azaptan yana bilgisizliğinizden ötürü sizinle alay ediyoruz" derdi. Mustafa İslamoğlu Derken o, gemiyi inşa etmeye koyuldu. Şimdi, toplumunun önde gelenleri ne zaman ona rastlasalar, onunla alay ederlerdi. O derdi ki "Siz bizimle alay ediyorsanız, hiç kuşkunuz olmasın ki, zaman gelecek tıpkı sizin gibi, biz de sizinle alay edeceğiz. Seyyid Kutub Nuh, gemiyi yapar. İleri gelen soydaşlarının yanından geçen her grubu kendisini alaya alır. Nuh da onlara dedi ki; Siz bizimle alay ediyorsunuz, ama şimdi siz bizimle nasıl alay ediyorsanız. İlerde biz sizinle alay edeceğiz.» Süleyman Ateş Nûh gemiyi yapıyor, kavminden ileri gelenler yanından geçtikçe onunla alay ediyorlardı. "Siz bizimle alay ederseniz, sizin alay ettiğiniz gibi biz de sizinle alay edeceğiz?" dedi. Süleymaniye Vakfı Nuh gemiyi yapıyordu. Halkının ileri gelenleri oradan her geçtiklerinde Nuh ile eğleniyorlardı. O da şöyle diyordu “Siz bizimle eğleniyorsanız, biz de sizinle eğleneceğiz. Tıpkı sizin eğlendiğiniz gibi. Tefhim-ul Kuran Gemiyi yapmaktaydı. Kavminin ileri gelenleri kendisine her uğradığında onunla alay ediyordu. O Eğer bizimle alay ederseniz, alay ettiğiniz gibi biz de sizlerle alay edeceğiz» dedi. Yaşar Nuri Öztürk Gemiyi yapıyordu. Toplumundan herhangi bir grup yanından geçtikçe onunla alay ediyorlardı. Dedi ki Nûh "Bizimle alay ediyorsanız, biz de sizinle alay edeceğiz. Tıpkı sizin eğlendiğiniz gibi." 11-HÛD 39. Ayet فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ مَن يَأْتِيهِ عَذَابٌ يُخْزِيهِ وَيَحِلُّ عَلَيْهِ عَذَابٌ مُّقِيمٌ Fe sevfe ta’lemûne men ye’tîhi azâbun yuhzîhi ve yehıllu aleyhi azâbun mukîmmukîmun. Bayraktar Bayraklı “Rezil edecek azabın kime geleceğini ve sürekli azabın kime ineceğini göreceksiniz!” dedi. Cemal Külünkoğlu “Artık yakında siz de öğreneceksiniz, dünya hayatında alçaltıcı azabın kimin başına geleceğini ve ahiretteki sürekli azabın kimin başına ineceğini.” Diyanet İşleri eski 38-39 Gemiyi yaparken, milletinin inkarcı ileri gelenleri yanına uğradıkça onunla alay ederlerdi. O da 'Bizimle alay ediyorsunuz ama, alay ettiğiniz gibi biz de sizinle alay edeceğiz; rezil edecek olan azabın kime geleceğini ve kime sürekli azabın ineceğini göreceksiniz' dedi. Diyanet Vakfi Kendisini rezil edecek azabın kime geleceğini ve sürekli bir azabın kimin başına ineceğini yakında bileceksiniz.» Edip Yüksel “Alçaltıcı azabın kime geleceğini ve kimin kalıcı azaba mahkûm olacağını yakında bileceksiniz.” Elmalılı Hamdi Yazır İleride bileceksiniz kime rüsvay edecek azâb gelecek ve daimi azâb başına inecek Muhammed Esed "Çünkü, yakında siz de öğreneceksiniz, dünya hayatında alçaltıcı azabın kimin başına geleceğini ve öte dünyadaki sürekli azabın da kimin başına konacağını!" Mustafa İslamoğlu Evet, zamanı gelince siz de öğreneceksiniz alçaltıcı bir cezaya kimin çarptırılacağını, dahası, kalıcı bir azaba kimin mahkum edileceğini. Seyyid Kutub Perişan edici azabın hangimizin başına geleceğini, hangimizin sürekli azaba uğrayacağını yakında öğreneceksiniz. Süleyman Ateş "Yakında bileceksiniz İnsanı rezil eden azâb kime geliyor, sürekli azâb kimin başına konuyor?" Süleymaniye Vakfı Alçaltıcı azap kime gelecekmiş ve kalıcı azap kime inecekmiş; nasıl olsa yakında öğreneceksiniz” Tefhim-ul Kuran Artık siz, ilerde bileceksiniz. Aşağılatıcı azab kime gelecek ve sürekli azab kimin üstüne çökecek.» Yaşar Nuri Öztürk "Rezil eden azabın kime geleceğini, sürekli azabın kimin başına ineceğini yakında bileceksiniz." 11-HÛD 40. Ayet حَتَّى إِذَا جَاء أَمْرُنَا وَفَارَ التَّنُّورُ قُلْنَا احْمِلْ فِيهَا مِن كُلٍّ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ وَأَهْلَكَ إِلاَّ مَن سَبَقَ عَلَيْهِ الْقَوْلُ وَمَنْ آمَنَ وَمَا آمَنَ مَعَهُ إِلاَّ قَلِيلٌ Hattâ izâ câe emrunâ ve fârat tennûru kulnâhmil fîhâ min kullin zevceynisneyni ve ehleke illâ men sebeka aleyhil kavlu ve men âmene, ve mâ âmene meahû illâ kalîlkalîlun. Bayraktar Bayraklı Sonunda buyruğumuz gelip tandırda sular kaynamaya başlayınca, “Her cinsten birer çifti ve aleyhine hüküm verilmiş olanın dışında kalan ehlini ve inananları gemiye bindir” dedik. Ancak, pek az kimse onunla beraber inanmıştı. Cemal Külünkoğlu Sonunda emrimiz gereği sular coşup yükselmeye başlayınca Nuh'a dedik ki “Canlı varlıkların her birinden erkekli dişili birer çift ile boğulacağına dair aleyhinde söz geçmiş olanlar dışında aileni ve iman edenleri gemiye bindir!” Zaten onunla beraber pek azı iman etmişti. Diyanet İşleri eski Buyruğumuz gelip tandırdan sular kaynamağa başlayınca, 'Her cinsten birer çifti ve aleyhine hüküm verilmiş olanın dışında kalan çoluk çocuğunu ve inananları gemiye bindir' dedik. Pek az kimse onunla beraber inanmıştı. Diyanet Vakfi Nihayet emrimiz gelip de sular coşup yükselmeye başlayınca Nuh'a dedik ki Canlı çeşitlerinin her birinden birer çift ile -boğulacağına dair aleyhinde söz geçmiş olanlar dışında- aileni ve iman edenleri gemiye yükle!» Zaten onunla beraber pek azı iman etmişti. Edip Yüksel Nihayet emrimiz gelip de gök kaynayıp taşınca, kendisine dedik ki “Her türden birer çifti, daha önce mahkûm edilmiş olanlar hariç, çoluk çocuğunu ve gerçeği onaylayanları ona yükle.” Kendisiyle birlikte gerçeği onaylamış olanlar zaten birkaç kişiydi. Elmalılı Hamdi Yazır Nihayet emrimiz geldiği ve tennur feveran ettiği vakıt dedik ki yükle içine her birinden ikişer çift, ve aleyhinde huküm sebketmiş olandan maada ehlini ve iyman edenleri, maamafih pek azından maadası beraberinde iyman etmemişti, dedi Muhammed Esed Bu böylece devam etti ta ki, hükmümüz vaki olup da yeryüzünde sular taşkınlar halinde kaynayıp coşuncaya kadar. Nuh'a "Her cins hayvandan birer çift ve haklarında hüküm verilmiş olanları değil, yalnız aileni ve imana erişenleri gemiye bindir!" dedik, çünkü o'nun inancını paylaşanlar zaten küçük bir topluluktu. Mustafa İslamoğlu En nihayet, hükmümüzün vakti gelince tandır kaynadı. Nuh'a "Yanına her tür canlıdan birer çift al; bir de haklarında hüküm kesinleşmiş olanlar dışında aileni ve iman eden kimseleri al" talimatını vermiştik. Zaten onun inancını paylaşan kimseler çok azdı. Seyyid Kutub Nihayet emrimiz gelip tandır kaynamaya her taraftan sular fışkırmaya başlayınca Nuh'a Her canlı türünün birer çiftini, boğulacağına ilişkin hükmümüzün kesinleştiği kimse dışında kalan aile bireylerini ve mü'minleri gemiye bindir» dedik. Zaten O'na az sayıda kişi inanmıştı. Süleyman Ateş Nihâyet emrimiz gelip de tandır kaynayınca iş ciddileşip sular kaynamağa başlayınca, Nûh'a dedik ki "Her şeyden ikişer çifti ve aleyhlerinde hüküm verdiklerimiz hâric olmak üzere âileni ve inananları gemiye yükle!" Zaten onunla beraber inanan pek azdı. Süleymaniye Vakfı Sonunda emrimiz çıktı ve geminin kazanı[*] kaynadı. Nuh’a dedik ki “Erkekli dişili her türden birer çifti ve hakkında karar çıkan kişi dışındaki aileni, bir de inanıp güvenenleri gemiye bindir.” Pek azı dışında Nuh ile birlikte inanıp güvenen olmamıştı. [*] هي تنُّور من حديد، Tefhim-ul Kuran Sonunda emrimiz geldiğinde ve tandır feveran ettiği zaman, dedik ki Her birinden ikişer çift hayvan ile aleyhlerinde söz geçmiş olanlar dışında, aileni ve iman edenleri ona yükle.» Zaten onunla birlikte çok azından başkası iman etmemişti. Yaşar Nuri Öztürk Nihayet emrimiz gelip de tandır kaynayınca şöyle seslendik "Yükle içine her birinden ikişer çift ve aleyhinde hüküm verilen hariç olmak üzere aileni, bir de iman etmiş olanları." Ama Nûh'la birlikte çok az bir kısmı iman etmişti. 11-HÛD 41. Ayet وَقَالَ ارْكَبُواْ فِيهَا بِسْمِ اللّهِ مَجْرَاهَا وَمُرْسَاهَا إِنَّ رَبِّي لَغَفُورٌ رَّحِيمٌ Ve kâlerkebû fîhâ bismillâhi mecrâhâ ve mursâhâ, inne rabbî le gafûrun rahîmrahîmun. Bayraktar Bayraklı Nûh, “Gemiye binin, onun yürümesi ve durması Allah'ın adıyladır; doğrusu, Rabbim bağışlayandır; merhamet edendir” dedi. Cemal Külünkoğlu Nuh dedi ki “Haydi, ona binin artık. Bu geminin yürümesi de, durması da Allah'ın adıyladır. Doğrusu, benim Rabbim gerçekten bağışlayandır, merhamet edendir.” Diyanet İşleri eski Allah 'Oraya binin; yürümesi ve durması Allah'ın ismiyledir, Rabbin bağışlar ve merhamet eder' dedi. Diyanet Vakfi Nuh dedi ki Gemiye binin! Onun yüzüp gitmesi de, durması da Allah'ın adıyladır. Şüphesiz ki Rabbim çok bağışlayan, pek esirgeyendir.» Edip Yüksel Dedi ki “Gemiye binin. Akması ve durması ALLAH’ın adıyladır. Efendim çok Bağışlayandır, Rahimdir.” Elmalılı Hamdi Yazır binin içine, Allahın ismile mecrasında da mürsâsında da, hakıkat rabbım şüphesiz bir gafuri rahîmdir Muhammed Esed Böylece kendisini izleyenlere Nuh "Haydi, binin artık," dedi, "yürümesi de, demir atması da Allah adıyla olan bu gemiye! Doğrusu, benim Rabbim gerçekten bağışlayıcıdır, esirgeyicidir!" Mustafa İslamoğlu Sonunda Nuh "Haydi, ona binin!" talimatını verdi; "yol alması da, demir atması da Allah'ın adıyla olsun gerçek şu ki, benim Rabbim elbette tarifsiz bir bağışlayıcıdır, eşsiz merhamet kaynağıdır." Seyyid Kutub Nuh dedi ki; Haydi gemiye bininiz. Onun sular içinde yol alması da, bir yerde durması da Allah'ın adı ile gerçekleşecektir. Hiç şüphesiz Rabbim affedicidir, merhametlidir.» Süleyman Ateş "Haydi, gemiye binin, dedi. Onun akıp gitmesi de durması da Allâh'ın adıyledir. Rabbim, elbette bağışlayandır, esirgeyendir!" Süleymaniye Vakfı Nuh dedi ki “Haydi binin. Bunun akıp gitmesi de durması da Allah’ın adıyladır. Benim Rabbim çok bağışlar, ikramı da boldur.” Tefhim-ul Kuran Dedi ki Ona binin. Onun yüzmesi de, demir atması durması da Allah'ın adıyladır. Şüphe yok, benim Rabbim bağışlayandır, esirgeyendir.» Yaşar Nuri Öztürk Nûh dedi "Binin içine! Onun akıp gitmesi de demir atması da Allah'ın adıyladır. Benim Rabbim elbette ki Gafûr'dur, Rahîm'dir." 11-HÛD 42. Ayet وَهِيَ تَجْرِي بِهِمْ فِي مَوْجٍ كَالْجِبَالِ وَنَادَى نُوحٌ ابْنَهُ وَكَانَ فِي مَعْزِلٍ يَا بُنَيَّ ارْكَب مَّعَنَا وَلاَ تَكُن مَّعَ الْكَافِرِينَ "Ve hiye tecrî bihim fî mevcin kel cibâli ve nâdâ nûhunibnehu ve kâne fî ma'zilin yâ buneyyerkeb meanâ ve lâ tekun meal kâfirînkâfirîne." Bayraktar Bayraklı Gemi dağlar gibi dalgalar içinde onları götürürken Nûh, bir kenarda ayrı kalmış oğluna, “Ey yavrucuğum! Bizimle beraber sen de gemiye bin, inkârcılarla beraber olma” diye seslendi. Cemal Külünkoğlu Gemi, dağlar gibi dalgalar arasında onları götürüyordu. Nuh, ayrı bir yere çekilmiş olan oğluna “Yavrucuğum, bizimle beraber sen de bin, inkârcılarla birlikte olma!” diye seslendi. Diyanet İşleri eski Gemi, dağlar gibi dalgalar içinde onları götürürken, Nuh, bir kenarda ayrı kalmış olan oğluna 'Ey oğulcuğum! Bizimle beraber gel, kafirlerle birlik olma' diye seslendi. Diyanet Vakfi Gemi, dağlar gibi dalgalar arasında onları götürüyordu. Nuh, gemiden uzakta bulunan oğluna Yavrucuğum! Sen de bizimle beraber bin, kâfirlerle beraber olma! diye seslendi. Edip Yüksel Gemi, onları dağ gibi dalgaların arasından geçirirken, Nuh bir kenarda ayrı duran oğluna seslendi “Yavrum, gel bizimle birlikte bin. Kâfirlerle birlik olma.“ Elmalılı Hamdi Yazır Gemi, içindekilerle birlikte dağlar gibi dalgalar içinde akıp gidiyordu, Nuh, oğluna bağırdı, ayrı bir yere çekilmişti, ay oğlum, gel bizimle beraber bin, kâfirlerle beraber olma dedi Muhammed Esed Ve derken, onları götüren gemi dağ gibi dalgaların arasında seyre koyuldu. Ve o an kıyıda kalan oğluna Nuh "Oğulcuğum" diye bağırdı, "gel bin bizimle gemiye, o inkarcıların yanında kalma!" Mustafa İslamoğlu Ve gemi dağlar gibi dalgaların arasında yol almaya başladı; ve Nuh oğluna -ki o kendi başına bir kenarda duruyordu- seslendi "Yavrucuğum! Gel, bizimle birlikte bin gemiye; inkara gömülüp gidenlerle birlikte olma!" Seyyid Kutub Gemi, içindeki yolcularla birlikte dağ gibi dalgalar arasında akıyor, yol alıyordu. O sırada Nuh, bir kenarda duran oğluna Yavrum, bizimle birlikte gemiye bin, kâfirler arasında kalma» diye seslendi. Süleyman Ateş Gemi, onları dağlar gibi dalgalar arasından geçirirken Nûh, bir kenarda duran oğluna. "Yavrum, bizimle beraber bin, kâfirlerle beraber olma!" diye seslendi. Süleymaniye Vakfı Gemi dağ gibi bir dalga içinde onları çalkalıyordu. Nuh bir kenara çekilmiş olan oğluna seslendi “Yavrucuğum, bizimle birlikte bin de ayetleri görmezlikten gelenlerle beraber olma.” Tefhim-ul Kuran Gemi Onlarla dağlar gibi dalgalar içinde yüzmekteyken Nuh, bir kenara çekilmiş olan oğluna seslendi Ey oğlum, bizimle birlikte bin ve kâfirlerle birlikte olma.» Yaşar Nuri Öztürk Gemi onları, dağlar gibi dalgalar üstünden yürütüp götürüyordu. Nûh onlardan ayrı bir yerde duran oğluna seslendi "Oğulcuğum, bizimle beraber bin, kâfirlerle beraber olma." 11-HÛD 43. Ayet قَالَ سَآوِي إِلَى جَبَلٍ يَعْصِمُنِي مِنَ الْمَاء قَالَ لاَ عَاصِمَ الْيَوْمَ مِنْ أَمْرِ اللّهِ إِلاَّ مَن رَّحِمَ وَحَالَ بَيْنَهُمَا الْمَوْجُ فَكَانَ مِنَ الْمُغْرَقِينَ "Kâle se âvî ilâ cebelin ya'sımunî minel mâi, kâle lâ âsımel yevme min emrillâhi illâ men rahimrahime, ve hâle beynehumâl mevcu fe kâne minel mugrakînmugrakîne." Bayraktar Bayraklı Oğlu, “Dağa sığınırım, beni sudan kurtarır” deyince, Nûh, “Bugün acıdıkları dışında, Allah'ın buyruğundan kurtarabilecek bir şey yoktur” dedi. Aralarına dalga girdi ve oğlu da boğulanlara karıştı. Cemal Külünkoğlu O “Ben, kendimi sudan koruyacak bir dağa sığınacağım” dedi. Nuh “Bugün Allah'ın rahmet ettikleri hariç, O'nun azabından korunacak hiç kimse yoktur” dedi. Ve tam o anda aralarında bir dalga yükseldi ve oğul boğulup gidenlerin arasına karıştı. Diyanet İşleri eski Oğlu 'Dağa sığınırım, beni sudan kurtarır' deyince, Nuh 'Bugün Allah'ın buyruğundan O'nun acıdıkları dışında kurtulacak yoktur' dedi. Aralarına dalga girdi, oğlu da boğulanlara karıştı. Diyanet Vakfi Oğlu Beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım, dedi. Nuh Bugün Allah'ın emrinden azabından, merhamet sahibi Allah'tan başka koruyacak kimse yoktur» dedi. Aralarına dalga girdi, böylece o da boğulanlardan oldu. Edip Yüksel O ise, “Beni sudan koruması için bir tepeye sığınacağım“ dedi. “Bugün ALLAH’ın yargısından koruyacak hiçbir şey yoktur; ancak O’nun acıdıkları hariç“ dedi. Dalgalar ikisi arasından geçti; o, boğulanların arasındaydı. Elmalılı Hamdi Yazır O, ben beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım dedi, bu gün, dedi Allahın emrinden koruyacak yoktur, meğer ki o rahmet buyıra derken, dalga aralarına giriverdi, o da boğulanlardan oldu Muhammed Esed Fakat oğlu "Ben, beni sulara karşı koruyacak bir dağa sığınacağım" dedi.Nuh "Bugün, Allah'ın acımasını, esirgemesini hak etmiş olanların dışında, kimse için Allah'ın hükmünden kurtuluş yoktur!" Ve tam o anda aralarında bir dalga yükseldi ve oğul boğulup gidenlerin arasına karıştı. Mustafa İslamoğlu Oğlu, "Ben bir dağa kaçıp sığınacağım; o beni sulardan korur" dedi. Nuh "Bugün Allah'ın belasından, O'nun rahmet ettikleri hariç, kimse için kaçıp kurtulma ümidi yok!" diye seslendi. Derken, aralarına dalga giriverdi... Artık o da boğulanlardan biriydi. Seyyid Kutub Oğlu Beni sulardan koruyacak bir dağa sığınacağım» dedi. Nuh, ona Bugün Allah'ın emrinden kurtaracak hiçbir güç yoktur, sadece O'nun esirgedikleri kurtulabilir» dedi. Tam bu sırada aralarına bir dalga girdi de Nuh'un oğlu boğulanların arasına katıldı. Süleyman Ateş Oğlu "Beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım," dedi. Nûh "Bugün, Allâh'ın emrinden koruyacak hiçbir şey yoktur, ancak O'nun acıdığı kurtulur." dedi. Ve aralarına dalga girdi, o da boğulanlardan oldu. Süleymaniye Vakfı Dedi ki “Bir dağa sığınacağım, beni sudan kurtarır.” Nuh dedi ki “Bugün Allah’ın emrinden koruyacak hiçbir şey yoktur, O’nun ikram ettikleri başka.” Aralarına bir dalga girdi ve o da boğulanlara karışıp gitti. Tefhim-ul Kuran Oğlu Dedi ki Ben bir dağa sığınacağım, o beni sudan korur.» Dedi ki Bugün Allah'ın emrinden, esirgeyen olan Allah dan başka bir koruyucu yoktur.» Ve ikisinin arasına dalga girdi, böylece o da boğulanlardan oldu. Yaşar Nuri Öztürk Oğlu cevap verdi "Bir dağa sığınacağım, beni sudan korur." Nûh dedi "Allah'ın merhamet ettiği dışında bugün hiç kimse için Allah'ın kararından kurtaracak yoktur." Ve ikisi arasına dalga girdi de o, boğulanlar arasına katıldı. 11-HÛD 44. Ayet وَقِيلَ يَا أَرْضُ ابْلَعِي مَاءكِ وَيَا سَمَاء أَقْلِعِي وَغِيضَ الْمَاء وَقُضِيَ الأَمْرُ وَاسْتَوَتْ عَلَى الْجُودِيِّ وَقِيلَ بُعْداً لِّلْقَوْمِ الظَّالِمِينَ "Ve kîle yâ ardubleî mâeki ve yâ semâu akliî ve gîdal mâu ve kudıyel emru vestevet alâl cûdiyyi ve kîle bu'den lil kavmiz zâlimînzâlimîne." Bayraktar Bayraklı “Ey yeryüzü! Suyunu içeri çek ve ey gök, sen de suyunu tut” denildi. Su çekildi, iş de böylece bitirildi. Gemi ise Cûdî'ye oturdu. “Haksızlık yapan toplum yok olsun” denildi. Cemal Külünkoğlu Bir süre sonra yere “Ey yer, suyunu yut” ve göğe “Ey gök, yağmurunu tut” denildi. Bunun üzerine sular çekildi, Allah'ın emri gerçekleşti ve gemi Cudi'ye oturdu. Bu sırada “Kahrolsun zalimler topluluğu” diyen bir ses duyuldu. Diyanet İşleri eski Yere, 'Suyunu çek!', göğe, 'Ey gök sen de tut!' denildi. Su çekildi, iş de bitti; gemi Cudi'ye oturdu. 'Haksızlık yapan millet Allah'ın rahmetinden uzak olsun' denildi. Diyanet Vakfi Nihayet Ey yer suyunu yut! Ve ey gök suyunu tut!» denildi. Su çekildi; iş bitirildi; gemi de Cûdî dağının üzerine yerleşti. Ve O zalimler topluluğunun canı cehenneme!» denildi. Edip Yüksel Ve denildi ki “Ey toprak suyunu yut, ey gök sen de tut.” Su yatıştı, karar yerine getirildi, Cudi Judea üzerine oturdu ve “Zalimler uzak olsunlar!“ dendi. Elmalılı Hamdi Yazır bir de denildi ey Arz! Yut suyunu ve ey Semâ! Açıl, su çekildi iş bitirildi ve gemi, Cudî üzerinde durdu, o zalim kavme def'olun denilmişti Muhammed Esed Ve derken, "Ey yer, suyunu yut!" denildi; "Ey gök, yağmurunu durdur!" Ve böylece sular çekildi, Allah'ın hükmü yerine geldi, gemi Cudi Dağı'na oturdu. Ve böylece, zulmeden bu halk için "uzak olsunlar!" sözü söylenmiş oldu. Mustafa İslamoğlu Nihayet denildi ki "Ey yer, suyunu yut! Ve ey gök, suyunu tut!" Ve sular çekildi ve hüküm infaz edildi, sonunda gemi Cudi üzerine oturdu. Ve kendilerine kıyan toplum için "Olmaz olsunlar!" denildi. Seyyid Kutub Bir süre sonra yere Ey yer, suyunu yut» ve göğe Ey gök, yağmurunu tut» dendi. Bunun üzerine sular çekildi, Allah'ın emri gerçekleşti ve gemi Cudi'ye oturdu. Bu sırada Kahrolsun zalimler güruhu» diyen bir ses duyuldu. Süleyman Ateş "Ey yer, suyunu yut ve ey gök tut!" denildi. Su azaldı, iş bitirildi. Gemi Cudi'ye oturdu. "Haksızlık yapan kavim yok olsun!" denildi. Süleymaniye Vakfı “Ey yer! Suyunu yut! Ey gök sen de açıl!” dendi. Sular çekildi, iş tamamlandı, gemi Cudi’nin üstüne oturdu ve şöyle dendi “Yanlışlar içindeki o topluluk olmaz olsun.”[*] [*] ... Tefhim-ul Kuran Denildi ki Ey yer, suyunu yut ve ey gök, sen de tut.» Su çekildi, iş bitiriliverdi, gemi de Cûdi dağı üstünde durdu ve zalimler topluluğuna da Uzak olsunlar» denildi. Yaşar Nuri Öztürk Ve denildi "Ey yer! Suyunu yut ve ey gök, sen de tut." Ve su çekidi. İş bitirilmişti. Gemi, Cûdi üzerine oturdu ve haykırıldı "O zalimler topluluğu geri gelmez olsun!"
Barış Pınarı Harekâtı'nın başladığı günden itibaren doğudan ve batıdan pek çok ülkenin aleyhte bir tutum içine girdikleri görüldü. Bazı köşe yazarlarının "Türkiye'nin yalnızlığı"na vurgu yaptıkları yazılar yazması ve yorumcuların bu konuyu sık sık dile getirmesine şahit olduk. Geride bıraktığımız süreçte özellikle KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı'nın kendisinden hiç "beklenmeyen" sözlerinin de Türkiye'nin bu harekât sebebiyle dünya kamuoyu tarafından yalnızlığa terk edildiği şeklinde bir algı oluşmasında rol oynadığı düşünülebilir. Aslında verilen tepkiler çok da sürpriz değil… Bu harekât, kimin içinde ne varsa onu dışarıya çıkaran bir fonksiyon icra ediyor kanaatindeyiz. Zira yolculuk sefer sürecinde, insanın iç dünyasında taşıdıklarını ve yaşadıklarını dışa yansıtması kaçınılmaz olduğu gibi, bir bakıma sefer olan bu harekâtın da insanlar ve toplumlar; milletler ve ülkeler için bir turnusol kağıdı mesabesinde olduğu da pekâlâ söylenebilir. Burada cevaplanması gereken soru, "Türkiye'nin yalnızlığı" ne anlama geliyor? Ya da Türkiye gerçekten yalnız mı?.. TÜRKİYE'NİN YALNIZLIĞININ SEBEBİ BARIŞ PINARI HAREKÂTI MI? Elbette ki hayır!.. Çünkü bu harekât yapılmasaydı bile Türkiye'yi yalnızlığa itmek, muhtelif alanlardaki başarısını engellemek veya gölgelemek için uluslararası kampanyaların, operasyonların yapıldığı aşikârdı… Bu kampanyaların sadece Hristiyan Batı dünyasında değil, Ortadoğu'daki bazı Müslüman Arap ülkelerinde yürütüldüğü de bilinen bir husustu. Dolayısıyla Türkiye'yi yalnızlığa itmek, yalnızlaştırmaya çalışmak bugünün meselesi olmadığı gibi, haklı gerekçelere sahip bir harekât da bu hususta "sebep" değildir. Dahası bu harekât, son günlerde yapılan anketlere yansıyan şekliyle, Türkiye kamuoyunda birçok kişinin düşündüğü üzere, aslında "geç kalınmış bir müdahale" olarak da görülebilir. Çünkü devamlı surette bir tehdit unsuru ve saldırı kaynağı halinde duran bu bataklığı kurutma hususunda Türkiye'nin başlattığı harekât aynı zamanda onun meşru müdafaa hakkını da ortaya koymaktadır. Nitekim Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar'ın, mevkidaşlarıyla yaptığı telefon görüşmelerinde sorduğu şu soru bu bakımdan son derece anlamlıdır "Sizin ülkenize 700 havan topu düşse, 9 aylık bebek ölse ne yapardınız? Ne hissederdiniz? Lütfen empati yapın!" Türkiye uzunca bir süre, söz konusu bölgede yaşanan olumsuzlukların son bulması ümidiyle bekledi, durdu… NATO müttefikimiz olan devletlerden, bölgedeki sorunların çözümü yönünde adımlar atmasını beklerken, terör örgütünün isim değiştirmiş versiyonlarına devasa desteklerine şahit oldu. Bir taraftan bölgenin mağdur ve mazlum Arap, Kürt, Türkmen halklarına kapılarını açarak sığındıkları bir yuva oldu. Bir taraftan da yeni göçlerin ve zulümlerin yaşanmaması için diplomatik çabalarını sürdürmeye devam etti. Bütün bunları yaparken ne batıdan ne de doğudan doğru dürüst bir destek görmedi. Üstelik geride kalan süreçte ne Amerika ne de Avrupa Birliği verdiği sözleri tuttu, ne de İslam ülkelerinden maddi ve manevi yardım görebildi. Dolayısıyla şimdi tüm bu ülkeler ve "birlik"lerin kalkıp Türkiye'yi yalnızlığa itmesi/yalnızlaştırmaya çalışması sürpriz değildir. Kanaatimizce bu durum önemsenmesi gereken bir husus da değildir. Çünkü Türkiye birtakım kötü emellerle yola çıkmış değildir. Niyeti bellidir ve bütün dünyaya deklare ettiği üzere kimsenin toprağında gözü yoktur!.. Durum böyle iken, bu harekâtın Türkiye'yi uluslararası câmiada yalnızlığa ittiğini söylemek isabetli bir düşünce olmadığı gibi iç ve dış politika açısından getireceği bir fayda da yoktur kanaatindeyiz. Sevindirici olan şudur ki, "Gerekirse yedi düveli karşımıza alırız" kararlılığında olan Cumhurbaşkanıyla, bakanlar kuruluyla ve ordusuyla; yine %80 düzeyinde bir halk desteğiyle Türkiye yekvücut ve bir şekilde bu harekâtın sürdürülmesi ve başarıyla tamamlanması hususunda hemfikirdir. Konuya, İslam Tarihi'nden bir örnek aktararak devam etmeyi, tarihte yaşanmış olayların aslında bugüne de ışık tutan yönlerinin olduğuna vurgu yapmayı düşünüyoruz. İSLAM TARİHİNDEN GÜNÜMÜZE MESAJLAR Tarih 630 yılı… Mevsim, bugün olduğu gibi sonbahar… Bizans Devletinin bazı Hristiyan Arap kabilelerini de yanına alarak Medine'yi kuzeyden istilâ edeceği haberi Peygamberimize ulaşmıştı. Şam-Medine arasında gidip gelen tâcirler vasıtasıyla bu haber tekrarlanınca Peygamberimiz Medine halkını bilgilendirmiş ve sefer hazırlıklarına başlamıştı. Ne var ki, o günlerde etkisini kaybetmemiş sıcaklara, kıtlık ve kuraklık da eşlik etmekteydi. Şartların ağırlığı sebebiyle bu seferin hazırlık dönemine "Zorluk Zamanı", hazırlanan orduya ise "Zorluk Ordusu" adı verilmişti. Bu şartlar altında, Peygamberimiz sav İslam Ordusu'nu Tebük seferine hazırlamaktaydı… Sefer hazırlıkları aşamasında, münafıklar halk arasında olumsuz propagandalarla hazırlıkları baltalamaya çalışıyorlardı. Şartların zorluğundan ve bu tür propagandalardan etkilenerek işi ağırdan alan bazı Müslümanların varlığı söz konusuydu… Ancak yine aynı günlerde Müslümanların çoğunluğu, münafıkların söylem ve propagandalarına aldırış etmeden Resûl-i Ekrem'in sav çağrısına icâbet ederek orduya büyük bir malî destek sağladılar. Özellikle Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Abdurrahman b. Avf gibi sahabilerin fedakârca davranışları, kadınların ise süs ve takılarını vermek suretiyle bu bağış yarışına katılmaları söz konusuydu. İşte tam bu süreçte inen ayetler, Müslümanları uyaran, nasıl davranmalarını belirleyen ve Allah'ın yardımının dün olduğu gibi bugün de gerçekleşeceğini hatırlatan nitelikteydi… Nâzil olan ayetlerde Allah Teâlâ şöyle buyuruyordu "Ey iman edenler! Ne oldunuz ki, size "Allah yolunda sefere çıkın" denilince, yere çakılıp kaldınız. Yoksa ahiretten vazgeçip dünya hayatını mı seçtiniz? Oysa ahirete göre dünya hayatının yararı, pek az bir şeydir. … Eğer siz ona Peygamber'e yardım etmezseniz, biliyorsunuz ki inkar edenler onu iki kişiden biri olarak Mekke'den çıkardıkları zaman, ona bizzat Allah yardım etmişti. Hani onlar mağarada bulunurken arkadaşına, "Üzülme, çünkü Allah bizimle berâber" diyordu. Allah da onun üzerine güven duygusu ve huzur indirmiş, sizin kendilerini görmediğiniz birtakım ordularla onu desteklemiş, böylece inkar edenlerin sözünü alçaltmıştı. Allah'ın sözü ise en yücedir. Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir." Tevbe, 38-40﴿ Hazırlıklar tamamlanmıştı. Yine bir sonbahar mevsiminde, 630 yılının Ekim ayında bir Perşembe günü Peygamberimiz kişilik ordusuyla Tebük'e doğru hareket etti. Ulaştıkları bu şehirde yirmi gün kaldılar. Karşılarına çıkmaktan çekinen Bizans ordusu da onlara destek vereceği düşünülen müttefikleri de ortaya çıkmayınca İslam Ordusu bölgedeki kabilelerle siyasi ve iktisadi açıdan verimli anlaşmalar yaparak zaferle Medine'ye döndü… Yıl 2019… Yine sonbahar, yine bir Ekim ayı… Son Peygamberi Hz. Muhammed'i sav zor zamanlarında yalnız bırakmayan, melekleriyle destekleyen Alemlerin Rabbi'nden niyazımızdır Peygamberini desteklediğin, onunla beraber olduğun gibi, onun ismini taşıyan kahraman Mehmetçikleri de destekle ve muzaffer eyle Yâ Rabbi!.. Yalnızlığa itilmeye çalışıldığımız şu günlerde elimizden Sen tut; ve bizimle birlikte ol Yâ Rabbi!.. Amin Prof. Dr. Mehmet Emin Ay Yasal Uyarı Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
üzülme ye se kapılma ayeti